Hayatta hepimizin bir şekilde çaba sarf ettiği, hayalini kurduğu ya da elinden kayıp gitmesin diye uğraştığı şeyler var. Kimimiz daha fazla para, kimimiz daha yüksek bir makam, kimimiz de başkalarının takdirini kazanmak peşindeyiz. Ancak durup şöyle bir düşünelim: Gerçekten tüm bu çabalarımızın sonucu kimin elinde? Çalışmak bize düşer, fakat rızkı takdir eden kimdir?
“Rızkımı veren Hüdadır, kula minnet eylemem” sözü, işte tam da bu noktada yüreğimizin tam ortasına dokunur. Bu ifade, bir teslimiyetin, bir özgürlüğün ve en önemlisi bir onurun ifadesidir. Rızkın kaynağının yalnızca Allah olduğunu, dolayısıyla insanlardan beklentiye girmemenin gerekliliğini anlatır. Ne güzel bir huzur değil mi? İnsanlardan bir şey beklememek, kimseye minnet borcu hissetmemek…
Minnet İnsan Ruhunu Bağlar
Minnet, insana tahmin ettiğinden daha büyük bir yük olur. İnsan, bir başkasına olan borcunu her an taşır ve bu durum ruhunun özgürlüğünü sınırlar. Oysa tasavvufî anlayış bize der ki: İhtiyacın varsa Allah’a yönel, O zaten senin rızkını çoktan takdir etmiştir. Nesimi'nin mısralarında bu düşünceyi görmek mümkündür. "Minnet eylemem" diyerek, hem kula karşı bir bağımsızlık hem de Allah’a tam bir teslimiyet dile gelir.
Bu anlayış, insanın onurunu muhafaza etmesinin de kapısını aralar. Başkasının insafına kalmadan, yalnızca Allah’a yönelmek ne büyük bir güven duygusu verir insana…
Tevekkül ve Çaba Arasında Bir Dengede Durmak
Ancak bu sözden yanlış bir anlam çıkarmayalım. “Rızkımı veren Hüdadır” demek, hiçbir şey yapmadan oturmayı ve her şeyin ayağımıza gelmesini beklemek demek değildir. İnsan çalışacak, emeğini ortaya koyacak ve elinden geleni yapacaktır. Fakat sonucu Allah’a bırakacak; eğer nimet gelirse Allah’tan bilecek, gelmezse de yine O’na rıza gösterecektir.
Bugün dünyada pek çok insan, başkalarının minnettarlığına dayanarak kendine bir üstünlük alanı inşa etmeye çalışıyor. “Sen bunu bana borçlusun” diyerek, iyiliği dahi bir baskı aracı olarak kullanıyor. Oysa iyilik, karşılık beklemeden yapılır; nimet ise yalnızca Allah’tan gelir. İnsanların bu gerçeği unutması, ilişkilerin samimiyetini ve kalitesini de zedeliyor.
Modern hayat, bizi çoğu zaman insanlara daha fazla bağımlı olmaya itiyor. İş bulmak için tanıdık aramak, bir destek görmek için borç almak ya da sürekli başkalarının onayına ihtiyaç duymak… Bütün bunlar, ruhumuzu daraltan zincirler haline geliyor. İşte tam bu noktada, "Rızkımı veren Hüdadır, kula minnet eylemem" sözü bize bir çıkış yolu sunuyor. İnsanlara duyulan aşırı bağımlılığı kesip, Allah’a yönelmenin kapısını aralıyor.
Hayatınıza bir an durup bakın: Bugün sahip olduğunuz nimetler kimden geldi? Gerçekten bu nimetlere ulaşmanızı sağlayan yalnızca çabanız mıydı? Yoksa çabayı bereketlendiren, yolu açan, karşınıza fırsat çıkaran Allah mıydı? İşte bu sorular, hayatımızdaki pek çok düğümü çözebilecek niteliktedir.
Son olarak şunu hatırlatalım: Minnetsiz bir hayat, özgür bir ruhtur. Minnet sadece Allah’a yönelmeli, insana değil. Çünkü rızkı veren O’dur, dağıtan O’dur, her şeyin sahibi yine O’dur. Unutmayalım ki dünya hırsı ve insanlara olan bağımlılık ruhumuzu zedeler. Ama tevekkül, bizi huzur ve özgürlüğe taşır.