Bizim türkülerimiz... Her biri, Anadolu'nun derinliklerinden gelen sesler: "Kadir Mevlam senden bir dileğim var..." diye başlayan türkü, ne güzel anlatır şahsiyetsizliği, ihaneti ve aynı zamanda dik duruşu.
"Muhannet"... Bu kelimenin anlamını bilmeyen kaldı mı? Türk halk müziğinde sıkça karşımıza çıkar. Arapça kökenlidir; "muhannes" olarak bilinir, bizde "muhannet" derler. Köy yerlerinde "muhanat" diye de duyarsınız. Uzun süre unutulmuştu belki de, ama son yıllarda yeniden hortladı. Anlamı net: "İhanet eden". Ama yalnızca bu kadar değil. "Alçak", "korkak", "kalleş", "namert", "hain"... Hepsi bu kelimenin içinde saklı.
İnsanlar arasında sıkça duyulan bir kelime olmasa da, "muhannet" Türk halk müziğinde derin anlamlar taşıyan bir terimdir. Âşık Hüdai ne güzel dile getirir: "Lokma yeme muhannetin elinden Kurtulaman sonra acı dilinden Namertlerin kaymağından balından Merdin kuru yavan aşı makbuldür."
Pir Sultan Abdal da bu kelimeyi kullanır: "Geçmem muhannet köprüsünden su aparsa beni Yatmam bu çakal yatağında aslanlar yesin beni."
Ama en etkileyici olanı Erzincan türküsüdür: "Kadir Mevlam senden bir dileğim var Beni muhannete muhtaç eyleme Beni muhannete muhtaç eylersen Kara topraklara gark eyle beni."
Bu türkü, insanın onurunu ve gururunu koruma arzusunu dile getirir. "Muhannet" kelimesi, sadece ihanet eden anlamına gelmez; alçak, kalleş, namert gibi olumsuz özellikleri de barındırır. "Muhannet"e muhtaç olmak, onursuz birine muhtaç olmaktır. Bu, insanın ruhunu yaralar, gururunu incitir.
Son zamanlarda çevremize bir bakın. Arkadaşlar, dostlar, akrabalar... En yakın bildiklerimiz bile dar günümüzde yanımızda değil. Muhannetler çoğaldı. Filmlerle, tiyatrolarla, örnek şahsiyetlerle gülüp geçiyoruz belki de. Ama ülkemizde yaşanan gelişmeler, muhannetlerin yeniden aramıza döndüğünü gösteriyor. TV'lerde, ekranlarda, basında, meydanlarda... Sanattan siyasete, eğitimden ticarete, her yerde "muhannet" görüyoruz.
Toplumun her alanında sevgisizlik, ötekileştirme, ayrımcılık artıyor. Haset, garez, kin, nefret... Sanki Anadolu, Moğol istilası altında. Sanki Anadolu, Yunan işgali altında. Hiç böyle bir muhannet görmedi Anadolu...
Artık "muhannet" değil, "muhabbet" istiyoruz. Muhabbet eylemleri. Muhannet yetmedi mi bu insanlara? Muhabbet, bu toprakların hakkı değil mi? Sanattan siyasete, eğitimden devlet hayatına, her alanda muhabbetin zamanı gelmedi mi?
Mevlana'nın, Yunus Emre'nin, Hacı Bektaşî Veli'nin, Ahmet Yesevî'nin torunlarının muhannete muhatap olmaları ne büyük bir çelişki!
Bu toprakların ruhunda, özüyle, mayasında "muhabbet" var. Anadolu'nun her karış toprağında sevgi filizleri yeşerir. Yunus Emre'nin dizelerinde, Mevlana'nın öğretilerinde, Hacı Bektaşî Veli'nin sözlerinde hep muhabbet vardır. Peki, biz ne zaman unuttuk bu muhabbeti? Ne zaman kaptırdık kendimizi muhannetliğe?
Günümüzün hızlı dünyasında, belki de her şeyin dijitalleştiği, insan ilişkilerinin soğuklaştığı, yüz yüze iletişimin azaldığı bir dönemde yaşıyoruz. Belki de bu yüzden daha çok "muhabbet" arıyoruz. Ama bu muhabbeti bulmak için önce kendi içimize dönmemiz, içimizdeki dünyamızı keşfetmemiz gerekiyor. Çünkü gerçek muhabbet, insanın kendi içinde başlar. Kendisiyle barışık, sevgi dolu, empati yapabilen kişiler olursak, çevremize de bu muhabbeti yayabiliriz.
Kadir Mevlam'dan dileğimiz var: Bizi muhannete muhtaç etme. Ama bu dileği gerçekleştirmek için bizim de çaba göstermemiz gerekiyor. Her birimizin küçük de olsa adımlar atarak, çevremize sevgi ve muhabbet yayarak bu dileği gerçekleştirmemiz mümkün. İnsan ilişkilerinde daha anlayışlı, daha sabırlı, daha empatik olmalıyız. Kırmadan, dökmeden, anlamaya çalışarak, dinleyerek...
"Muhannet" kavramını sadece bir kelime olarak değil, bir hayat dersi olarak almalı, dersimizi çıkarmalıyız. İnsanlar arasında sevgiyi, saygıyı, anlayışı yaymalı, bu değerleri yaşatmalıyız. Çünkü bu toprakların ihtiyacı olan şey "muhannet" değil, "muhabbet"tir.
Aman, niye gamlanırsın divane gönül Elbet bir gün bu kış gider, yaz gelir...
Belki de artık muhabbetin zamanı gelmiştir, değil mi? Bu topraklarda, bu insanlarda, bu kültürde hepimizin özlediği o muhabbeti yeniden yeşertmenin tam zamanı. Çünkü biz muhabbet için yaratıldık, muhannet için değil.