Ne kadar çok ihanet çeteleri varmış. Ne kadar çok milletimizi arkadan kalleşçe vurmak için sıra bekleyenler varmış. Ne kadar çok yüzümüze gülen, hançerini sırtımızdan saplayan düşmanımız, satın alınmış vatan hainleri varmış.
Milletimize kurulan tuzakların haddi hesabı yok!
İstanbul’un Beşiktaş’ında polislerimizin arasına salınan bomba, Kayseri’de hafta sonu iznini kullanmak için hava almaya çıkan Seçilmiş askerimize karşı şerefsizce yapılan bombalı saldırı…
Bu iki saldırı önlenemeyen gözden kaçan saldırılardır. Bunun dışında bizlerin haberi olmadığı halde kim bilir polislerimiz, kaç saldırının önüne geçmiş ve kim bilir kaç bombalı saldırı teşebbüs halindeyken etkisiz hale getirmiştir.
Rus Büyükelçi Andrey Karlov, Çankaya’da katıldığı sergide, silahlı saldırıya uğradı. Ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılan Karlov, bütün müdahalelere rağmen kurtulamayarak hayatını kaybetti. Rus Büyükelçisi, aklını ve ruhunu bir başkalarının eline vermiş veya satmış bir polis tarafından saldırıya uğradı.
Empati yapıldığında siz ne düşünürsünüz?
Bu eylemleri yapanlar her ne kadar düşünme melikelerini yitirmişse de yaptıranlar bu tür suikastlarla neler olabileceğinin hesabını yapan ve planlayan kimselerdir.
Son zamanlarda yapılan saldırılar farkı şekillerde ele alınmaz durumdadır. faillerinin arkasındaki şahıs veya devletler aynıdır. Bu olayları bir birinden ayrı düşünmek mümkün değildir. Bu saldırıların her birini farklı örgütler üstlense dahi bunların arkasındaki failler tektir.
Bu tür saldırıların yapılmasını sağlayanların, Türkiye’yi zor duruma düşürmek, Türkiye’yi yalnızlaştırmak, dışarıda itibarsızlaştırmak, içerde yıpratarak bir Ortadoğu kaosuna sürüklemek başlıca gayelerden sadece birisidir.
İşin esası; Türk Milletinin varlığını kabul edemiyorlar. Türk Devleti’nin büyümesini, gelişmesini, dünya devletleri arasında yer bulmasını istemiyorlar.
Türkiye’nin daima kendilerine muhtaç kalarak yaşamasını bundan sonrada böyle devam ettirmelerini istiyorlar. İstedikleri gibi sömürmek, istedikleri yerlerde kullanmak, ileri karakol gibi değerlendirmek istiyorlar.
Ellerine ayaklarına dolaşmamızı istemiyorlar. Sesimizi yükselterek konuşmamızı kendilerine yediremiyorlar. Daha düne kadar Osmanlıdan yedikleri tokatların haddi hesabı yokken bugün bunu hatırladıkça deli divane oluyorlar. Bizi bu yüzden ne Avrupa’da ne de yakınlarında görmek istemiyorlar.