Adamlık, bir duruş ve şahsiyettir.
Eğilmeden, bükülmeden, her türlü zorlukla yüzleşerek, yılmadan, yıkılmadan, usanmadan doğru bildiği yolda yürümektir.
Adam olmak, insan olmak demektir.
Gerçek adamlar belli kalıplara sokulamaz.
Günümüzde toplum, "adamlık" kavramını kendine benzerlik üzerinden değerlendiriyor olsa da, gerçek adamlık, çıkarcı ve yapmacık davranışların tam tersidir.
Adam olmak, dini ve milli değerleri mihenk taşı kabul ederek yaşamak, başkalarının izinden gitmek yerine kendi yolunu açmaktır.
Adam olmakla "adamım" diye gezmek arasında büyük fark vardır. Bugün toplumda görünüşte insan sınıfına giren ancak iç dünyasında kötülüğe yönelen birçok kişi bulunmaktadır. Bu nedenle, dış görünüş değil, insanın özü önemlidir. Mevlâna’nın dediği gibi: "Ne insanlar gördüm üzerinde elbise yok, ne elbiseler gördüm içinde insan yok."
İnsan hayatında zaman o kadar değerlidir ki, bir dakikasını bile boşa harcamak büyük bir kayıptır. Birkaç kişinin bir araya gelerek başkaları hakkında ileri geri konuşması, yani dedikodu yapması, hem kişinin kendisini hem de çevresini tüketir.
Toplumumuzu saran bu alışkanlık, gelecek nesillerin düşünme yetisini körelterek, yeni buluş ve fikirlerin doğmasını engeller. Milletler silahlarla esir alınmaz; asıl, düşünme kabiliyeti elinden alınan toplumlar esir olur. Bu nedenle, bir toplumda "adam" olanların sayısı ne kadar fazlaysa, o milletin esir edilmesi o kadar zorlaşır.
Adamlık, her insana doğuştan verilen bir özelliktir. Ancak pek çok insan, kendini bu özelliğinden uzaklaştırır, sıradanlaştırır ve hatta yozlaştırır. Adam olmak, insanlık vasıflarına sahip olmaktır. İnsan olmak, sadece biyolojik bir gerçeklik değil, aynı zamanda ahlaki ve vicdani bir sorumluluktur.
Ülkü sahibi olmak, adamlık işidir. Ülküsüz adamlık olmaz. Ülkücülük, herkesin taşıyabileceği bir vasıf değildir. Ülkücülük; davası, vatanı, bağımsızlığı, inanç ve değerleri için gerektiğinde fedakârlık yapabilecek cesareti gösterenlerin işidir.
Ülkücü olmak, adam olduktan sonra kazanılan bir vasıftır. Adam olamayan, ülkücü de olamaz. Ülkücülüğün temel esaslarından biri şahsiyetçiliktir.
Bir insanın ülkücü olabilmesi için, öncelikle şahsiyet sahibi olması gerekir. Şahsiyet, doğuştan gelen bir özellik değil, sonradan kazanılan bir karakterdir.
İnsan doğarken şahsiyetle paketlenmiş olarak gelmez; bu, hayatın içinde inşa edilir.
Ülkücülük, insanlığın en yüksek mertebelerinden biridir. Bu mertebeye ulaşanlar, kendilerine zorunlu olmadığı hâlde görev üstlenirler. Hayatları zevk ve rahatlıkla değil, çile ve mücadeleyle yoğrulmuştur. Herkes adam olamaz.
Adam olamayan, başkalarının adamı olur. Adam olanlar ise yalnızca davalarının adamı olurlar.
Dava adamı olmak, bir ayrıcalıktır.