Mağlup olanlar sebepler ve mazeretler zincirinden kurtulamazlar. Bir çok mazeret ve sebeplere sarılarak yenilgimizin veya yarışı kaybetmemizin sorumluluğunu üstümüzden atarak rahatlarız. Bilgisizliğimize, becerisizliklerimize ve yetersizliklerimize saymayız bile..
Yenilgilerde mazeret ve sebeplere sığınmak, zayıf karakterli, güçsüz insanların işidir. Ya o meydanlara çıkıp kuralına göre yarışacak, savaşacak, vuruşacaksın, ya da evinin balkonundan durumu ahvali seyredeceksin. Bir oyunun içindeyseniz, duygularınızın ve vicdanınızın sesine değil, daha çok akıl ve mantığınızın sesine kulak vereceksiniz. Sizleri kazanmaya sevk edecek şey, akıl, zeka, mantık ve cesarettir..
Ortak paydalarda, ortak his ve duygularda birleşen insanların, ortak akıl, ortak zeka ve ortak mantıkla hareket etmeleri neticesinde fethedemeyecekleri kale, kazanamayacakları yarış ve savaş olamaz. Kişinin aklı, zekâsı ve mantığı da bunu gerekli kılar.
Bir ve beraber kazandığınız maçın mutluluğunu birlikte paylaşır, birlikte zirvelere taşıyabilirsiniz. Köprüyü geçene kadar eşeğe bile dayı siyasetini güderseniz, diğer köprüleri birlikte geçebileceğiniz tek adamı dahi yanınızda görmeniz mümkün olmayacaktır.
İnsanları yerli yerinde değerlendirme politikası en doğal haktır. Birlikte yürüdüğünüz insanları boş bir çuval gibi bir kenara atıp, sırt dönmek gibi bir davranış içinizdeki riyakârca ruhun varlığına işaret eder. Vefa, unutulmaması gereken bir duygudur. Vefa, kumbaraya attığınız para gibidir, her zaman geri dönüşümü vardır.
Gönül veren insanların size karşı olan iyi duygularını bilseniz de, fizik diliyle yok saydığınızda birlikte hareket etme ümidi ve arzusunu öldürürsünüz. Size olan güvenlerini sarstığınız gibi bir daha o gönülleri kazanma şansını da ağzınızla kuş tutsanız ele geçiremezsiniz.
Sizi başarıya taşıyanlarla, Başarsızlığa sevk etmeye çalışanlar arasında fiziki ve ruhu bariz bir fark olması ve gösterilmesi gerekir. Sosyolojik ve psikolojik bir realitedir ki. İnsanlar başarılı oldukları mücadelelerde taltif edilmek isterler.
Satrançta her bir taşın bir fonksiyonu, bir gücü, bir marifeti vardır. Satrançta daha çok basite alınan piyon’un tek bir hamlesi oyunu kaybettirdiği gibi, kazandırabilir de. Satrançta en vasıfsız ve kolay harcanan taş piyon olarak bilinse de fil, vezir ve şah hareket kabiliyetini piyonlara borçludur. Çok önemsemediğiniz altı-üstü piyon olarak küçümsediğiniz piyonlar, bir savaşın kaybedilmesinde veya kazanılmasında çok önemlidir…
Makam ve mevkilere getirilen nice insanlar vardır ki, gaflet ve delalet içinde oldukları zaman, bulundukları yerden bakınca geldikleri noktaları unuturlar, Gelecekte ise kendilerini dev aynasında görürler.
Gaflet ve delalet öyle bir bataklıktır ki, bataklıkta olduğunuzu göremeyecek kadar gözlerinizi kör eder, kendinizi kuş tüyünden yapılmış konforlu bir yatakta sanırsınız. Hal bu ki, bulunduğunuz yer bataklıktır. Gücün çevresini sarmalayan insanların bir kısmı O bataklığın etrafında hep birlikten tempo tutarak tavaf ederler…
Gerçekler, samimi ve halis niyetli insanlar tarafından işaret edildiğinde, malınızda, koltuğunuzda, makamınızda gözü oldukları düşüncesi, tempo tutan kimseler tarafından kulağınıza fısıldanır. Siz, çevrenizi saran ve boğazınıza kadar batmanızı arzulayan kuru kalabalıkların teşvikiyle gerçek dostlarınızı adam yerine bile koymaz hale gelirsiniz Artık hiçbir şey eskisi gibi değildir, Gerçeği gördüğünüzde geç kalmış olursunuz. Tarih tekerrürlerden ibaretse de, ibret ve tecrübe ile kişi, kendi üzerinde tekerrür edilmesini engelliyebilmektedir.
Müslüman siyasetçi Eb-u Müslim Horasani’nin Emevi Devleti'nin yıkılışı ve Abbasi Devleti'nin kurulması aşamalarında söylediği şu meşhur sözü hatırlatmak isterim: “Dostlarının dostluklarından emin oldukları için dostlarını uzaklaştırdılar. Düşmanları dost edinmek için onları yaklaştırdılar. Uzaklaştırılan dostlardan dost kalmadı, yakınlaştırılan düşmanlar da dost olmadı. Dostlarla düşmanlar aynı safta birleşince yıkılmaları mukadder oldu.”