Türk milliyetçileri kör topal yoluna devam ediyor.
Ara sıra birkaç kelam satır aralıklarından o kadar.
Küçük salonlarda konferanslar ve üç beş kişilik masa toplantıları...
Ve kem küm…
yeniden balkon sefası…
Ötesi yok..
Sözde vatanseverler…
Dünlerin ara sokaklarında kaybolmuşlar.
Ya caddeler…
Caddelere çıkmaya yüzü olmayanlar kocaman ampullerin altında fink atıyor…
Sen bekleye dur sokaklarda! Boşalırsa çıkarsın caddelere…
Ses ver ara sıra sokakların izbe noktasından…
Ya da karış kalabalığa! Senin de adın “eski” olsun
Hele bazıları yok mu? Dalkavukluktan nemalanan…
Tüm varlığını üç beş kemiğe satanlar!
Kurt gibi sandığımız sonra it gibi karşımıza çıkanlar…
“Kahramanca yaşamak ve kahramanca ölmek!”
Laf-ı güzaf cümle alem içinde…
Bu gün yollanıyorken bir gurbete yeniden
Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize.
Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden
İtler bile gülecek kimsesizliğimize.
Yaşadıkça gördüğümüz, yaşlandıkça kaybettiğimiz umutlar hangi genç yüreklerde tohum atmadan neşet edecek ve bizi de karamsarlık bataklığından çekip çıkararak yeni ufuklara koşmamızı sağlayacak!
Ülkücüyüm diyemeyen Türk milliyetçileri…
Hey gidi sevmenin ötesine geçemeyenler.
Koşmak gerektiği halde yürümesini beceremeyenler…
Yığınlar dolusu kitaplara gömülü kalan kafalar….
Susmanın bir tek mazereti var mı?
Üşüyorum…
Sibirya’nın buz dağlarında değil,
Afrika’nın çöllerinde…