Toplumları bir arada tutan, onları güçlü ve birbirine bağlı kılan bazı ortak değerler vardır. İnanç, vatan sevgisi ve ulusal semboller; insanların kişisel olarak bağlı olduğu, toplumun temelini oluşturan ve nesilden nesile aktarılan kavramlardır. Bu değerler, doğru kullanıldığında insanları iyilik, adalet, dayanışma ve hoşgörüye yönlendirirken, kötüye kullanıldığında ise toplumda derin yaralar açar, güveni ve birlik duygusunu zedeler. Son yıllarda ise, bu değerlere yapılan saygısızlık ve sömürünün arttığına tanık oluyoruz. İslam dinine olan inanç, Atatürk’ün mirası ve vatan sevgisi, bazı kişi ya da grupların kendi çıkarlarını maksimize etmek adına sıkça kullanılmakta, bu da toplumda derin yaralar açmaktadır.
İnanç Sömürüsü: İslam’ın Ticari ve Politik Amaçlarla Kullanılması
İslam dini, müminler için bir rehber ve hayatı anlamlandırma kaynağı olarak görülür. İslam’da, inancın, ibadetin ve ahlaki değerlerin samimi bir bağlamda yaşanması beklenir. Ancak bugün birçok kişi ve kurum, dini değerleri kendi çıkarları uğruna kullanmakta, bu da insanların inanca olan güvenini sarsmaktadır. İnancı bir ticari mal gibi pazarlamak, dini söylemleri oya dönüştürmek veya insanların manevi duygularını istismar etmek, toplumda manevi çöküşe yol açar. Bu kişiler için din, insanların iç dünyasını besleyen bir rehber olmaktan çıkıp, bir kontrol aracı haline gelir. Oysa ki İslamiyet hiç kimsenin tekelinde değildir.
Milliyetçilik mi, Milliyetçi Görünme Çabası mı?
Vatan sevgisi, bir insanın doğup büyüdüğü topraklara, onun kültürüne, tarihine ve insanına duyduğu derin bir bağlılık ve sorumluluk hissidir. Vatanseverlik, millete, özgürlüğe, adalete ve halka hizmet etmeyi içeren yüce bir değerdir. Ancak ne yazık ki, vatan sevgisi de bazı çıkar grupları tarafından manipüle edilmekte, vatansever görünüm altında toplum kutuplaştırılmaktadır. Kendi ideolojik veya politik çıkarlarını korumak adına vatanseverlik kisvesi altında ayrımcı, saldırgan ve ötekileştirici politikalar yürütenlerin, bu değeri yozlaştırdığı görülüyor. Toplumda "vatan sevgisi" gibi asil bir değer, birkaç kişinin veya grubun tekelinde gibi yansıtılıyor, bu da toplumun güven ve aidiyet duygusunu zedeliyor. Yani Milliyetçilik hiç kimsenin tekelinde değildir. Belli bir zümreye dahil olmasanız bile Milliyetçiliğinizi zirvesine kadar yaşayabilirsiniz.
Atatürkçülüğün Sömürüsü
Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve çağdaş Türk toplumunun temelini atan bir liderdir. Onun düşünceleri, ilkeleri ve mirası, Türkiye'nin bağımsızlık, laiklik ve çağdaşlık yolundaki rehberidir. Ancak son yıllarda, Atatürk'ü ve onun mirasını sadece bir imaj olarak kullanma, onun ilkelerinin içini boşaltma eğiliminde olan bazı çevreler gözlemlenmektedir. Gerçek Atatürkçülük, eğitimden özgürlüğe kadar her alanda halkın iyiliğini gözetmek, bilimi rehber edinmek ve çağdaşlaşma çabasını sürdürmektir. Ancak bazıları Atatürkçülüğü sadece bir "imaj" olarak kullanarak, bu değerleri sloganlaştırmakta ve yalnızca belli günlerde anılan bir figüre indirgemektedir. Oysa ki Atatürk’ü sevmek için belli bir partiye dahil olma gerekmez. Ayrıca Atatürkçülük hiçbir partinin tekelinde de değildir.
Toplumu Bu Sömürülerden Nasıl Kurtarabiliriz?
Değerlerin Bilincinde Olmak: Bireylerin ve toplumların hangi değerlerin kendileri için önemli olduğunu anlaması ve bu değerleri neden savunduklarını içselleştirmesi gerekir. Bu bilinci oluşturmak, değerlerin kolayca manipüle edilmesinin önüne geçebilir.
Eğitimle Bilinçlendirme: Eğitim sisteminde değerler eğitiminin güçlü ve etkin bir şekilde yer alması, genç kuşakların etik değerleri tanımasını ve bu değerlerin önemini anlamasını sağlar. Değerleri sömürmek isteyenlerin amaçlarına ulaşamaması için bireylerin bilgiyle donatılması önemlidir.
Sorgulayıcı Olmak: Kişisel ve toplumsal olaylarda, insanların niyetlerini ve söylemlerini sorgulamak, manipülasyona karşı bir savunma mekanizmasıdır. Özellikle medya veya toplumda ön plana çıkan bazı kişi ve grupların sözlerinin arka planında ne olduğunu anlamak için sorgulayıcı bir tutum geliştirmek, değer sömürüsünü azaltabilir.
Dayanışma ve Birliktelik: Bireylerin bir araya gelip dayanışma göstermesi, tek başına karşı koymanın zor olduğu durumlarda güçlü bir savunma sağlar. Toplumsal dayanışma, sömürüyü engelleyerek değerleri koruma altına alabilir.
Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik: Değerler etrafında yapılan her türlü faaliyette şeffaflık ve hesap verebilirlik mekanizmalarının oluşturulması, kötü niyetli kullanımları sınırlandırır. Kurumlar ve bireyler, etik davranış sergileyip sergilemediklerini düzenli olarak kamuoyuna açıklamalıdır.
Empati ve Toplumsal Duyarlılık: Empati kurmak, toplumsal duyarlılığı artırır ve insanlar arasındaki güven bağını güçlendirir. İnsanların birbirlerini anlamaya çalışması, sömürüye açık alanları daraltır ve değerlerin hak ettiği değeri görmesini sağlar.
Tüm bunları özetleyecek olursak, Toplumun bu sömürüye karşı farkındalığını artırmak, değerlerin sömürülmesine karşı farkındalık yaratmak için öncelikle doğru ve tarafsız bir eğitim sistemi geliştirilmelidir. Genç nesillerin bu değerlerin özünü kavrayarak büyümesi, onların bu değerlere olan bağlılığını güçlendirecektir. Değerlerin sömürülmesinden kurtulmak bir toplumsal bilinç ve çaba gerektirir. Bireylerin bilinçlenmesi, duyarlı olması ve birlik içinde hareket etmesiyle bu durumun önüne geçmek mümkün olabilir.