Toplum olarak sıklıkla “Dereyi geçene kadar ayıya dayı demek” tabirini kullanıyoruz. Bu tabir, özellikle siyasette ve sivil toplum kuruluşlarında çıkar çatışmaları, bireysel veya toplumsal menfaatlerin öne çıkması durumlarında ortaya çıkan riyakar ve samimiyetsiz tavırları eleştirir. Peki, neden dereyi geçene kadar ayıya dayı diyoruz? Bu yazıda, bu tavrın kökenine, sonuçlarına ve bizi nasıl bir girdaba sürüklediğine kendimce değinmek istiyorum.
İdeallerden Taviz
Birçok siyasetçi ve STK başkanı, halka hitap ederken toplumun değerlerini ve taleplerini dillendirir, karşılarında bulunan insanları kazanmaya yönelik söylemlerde bulunur. Ancak iktidara geldiklerinde veya bekledikleri desteği aldıklarında bu söylemler değişebilir. İlk başta, daha demokratik, daha katılımcı, daha adil bir yapı vaadiyle yola çıkan pek çok siyasetçi, koltuğunu koruma kaygısıyla bu ilkelerinden ödün verir. "Ayıya dayı demek" burada, çıkarlar doğrultusunda değerlerden sapmanın bir sembolü haline gelir.
Bu tavrın bir başka boyutu da STK’lar ve toplumsal hareketlerde görülür. Birçok STK, ilk kuruluş aşamasında toplum yararına projeler gerçekleştirme, adaleti sağlama veya hak ihlallerine karşı durma amacı taşır. Ancak, belirli bir büyüklüğe ulaşıldığında veya mali desteklerin devamını sağlama gerekliliği ortaya çıktığında, kuruluş ilkelerinden uzaklaşmaya başlar. Böylece dereyi geçene kadar gösterilen o tavizkar, yapıcı tavır, aslında geçici bir koz olarak kullanılmış olur.
Samimiyetsizliğin Toplum Üzerindeki Etkisi
“Dereyi geçene kadar ayıya dayı demek,” kısa vadeli bir avantaj sağlasa da toplum nezdinde güven erozyonuna neden olur. İnsanlar, samimiyetin bir değer olmaktan çıktığına, liyakatin yerini sadakatin aldığına inanır. Her seferinde hüsrana uğrayan vatandaş, bir sonraki seçim veya sosyal hareket karşısında kayıtsızlaşır. Bu durum, toplumsal değerleri zedelerken, güvenin olmadığı bir sosyal yapıyı ortaya çıkarır. Her şey çıkar üzerinden şekillendiğinde, bireyler ya köşelerine çekilir ya da çıkar odaklı bir tavra bürünür.
Siyasetçiler, genellikle "dereyi geçene kadar ayıya dayı" mantığıyla popülist söylemler geliştirmekte, özellikle seçim dönemlerinde toplumun tüm kesimlerini memnun etme çabasına girmektedir. Ancak bu popülist söylemler, toplumun derin yaralarına geçici pansumanlar sunmaktan öteye geçememekte ve uzun vadeli etkili çözümler sunamamaktadır. Sonuç olarak, halk kısa vadeli çıkarlar uğruna yapılan bu samimiyetsiz yaklaşımların farkına vararak hayal kırıklığı yaşamaktadır.
İlkelere ve değerlere bağlı kalmalıyız
Toplum olarak güçlü, güvenilir ve ilkeli liderlere ihtiyacımız var. Siyasette veya sivil toplum kuruluşlarında, kısa vadeli anlayış yerine uzun vadeli, köklü değerleri esas alan bir anlayışın hakim olması gerekmektedir. Bu nedenle, toplumsal yapımızı güçlendirmek, güven ortamını yeniden tesis etmek ve gerçekten halkın çıkarlarını gözeten bir yönetim oluşturmak için, “dereyi geçene kadar ayıya dayı” demeyen bir anlayışa yönelmeliyiz. İlkeli, değerlerine bağlı ve toplumsal sorumluluk bilincini taşıyan bireyler ve liderler, geleceğin inşasında en büyük umudumuzdur.
Güven, Liyakat ve Şeffaflık
Güvene dayalı bir toplum oluşturmak için, değerlerden sapmayan liderlere ve kurumlara ihtiyacımız var. Çıkar odaklı değil, gerçekten topluma hizmet etmeyi ön planda tutan bir yapı, güvenin yeniden inşa edilmesine yardımcı olacaktır. Öyleyse, her birimiz kendi hayatlarımızda, iş çevrelerimizde ve toplumsal sorumluluklarımızda bu ilkeli duruşu benimsemeli ve yaygınlaştırmalıyız.
Üstat Necip Fazıl KISAKÜREK ’in de dediği gibi; "Sakın ola köprüyü geçene kadar ayıya dayı deme. Olur ya tam yarı yolda köprü yıkılıverir. Öteki tarafa ayının yeğeni olarak gidersin."
RİYAKAR VE SAHTE İNSANLARIN BİZLERDEN UZAK ALLAH ‘ A YAKIN OLMASI TEMENNİSİYLE...