Günümüzde kadın cinayetleri, kız çocukları ve bebek cinayetleri, giderek artan bir sorun olarak toplumun vicdanını sızlatmaya devam ediyor. Bu trajik olaylar, yalnızca birer istatistik değil; her biri ardında bir hayat, bir aile, bir gelecek bırakıyor. Ancak, en acısı da bu olaylara karşı duyulan vurdumduymazlık ve kayıtsızlık.
Kadın cinayetleri, bir toplumsal sorun olarak karşımıza çıktığında, çoğu zaman suçluların psikolojik durumları veya ailevi meseleleri gibi bahanelerle geçiştiriliyor. Oysaki bu bir mazeret değil, sistematik bir sorunun dışa vurumudur. Kadınların hayatlarının, toplumun erkeği tarafından hiçe sayılması, bu durumun en çarpıcı örneklerinden biridir. Her gün bir kadın, sevdiği birinin, kocasının veya sevgilisinin elinden can verirken, bizler sadece izlemekle kalıyoruz.
Kız çocukları ve bebek cinayetleri ise bir diğer acı gerçek. Küçücük yaşta hayatlarına son verilen bu çocuklar, toplumun en savunmasız bireyleri. Aile içindeki şiddet, cinsiyet eşitsizliği, eğitim yoksunluğu gibi nedenler, bu cinayetlerin arkasındaki karanlık güçlerdir. Kız çocukları, çoğu zaman erkek çocuklardan daha az değerli görülüyor; eğitim fırsatlarından mahrum bırakılıyor, zorla evlendiriliyor veya daha büyük bir trajediyle karşı karşıya kalıyorlar. En acısı da para için bir cana kıyan aşağılıkların sayısındaki artış.
Toplum olarak, bu olaylara karşı duyarsız kalmak, en az cinayet kadar tehlikeli. Birinin hayatına son verildiğinde, bunun bir toplumsal travma olduğunu unutmamalıyız. Her bir cinayet, sosyal bir yaradır; bu yaraların kapanması ise ancak toplumsal bilinçlenme ile mümkün olacaktır.
Herkesin bu konuda üzerine düşeni yapması, sesini yükseltmesi, adaletin sağlanması için mücadele etmesi gerekir. Medya, sivil toplum kuruluşları ve bireyler olarak, bu cinayetleri görünür kılmalı, toplumda bir farkındalık yaratmalıyız. Kadınların hayatlarını korumak ve onların haklarını savunmak, hepimizin sorumluluğudur.
Sonuç olarak, kadın cinayetleri, kız çocukları ve bebek cinayetleri gibi olaylar, toplumsal bir yara olarak karşımıza çıkıyor. Bu yarayı tedavi etmenin yolu ise duyarsız kalmaktan ziyade, aktif bir şekilde mücadele etmekten geçiyor. Bu konuda sessiz kalmak, işlenen suçlara ortak olmaktır. Her birimizin bu meseleye duyarlılığı, toplumsal değişimin temel taşını oluşturacaktır. Hiç kimsenin yaşama hakkı bir başkasının elince ve insiyatifinde değildir. Bırakın canlılar yaşasın. Her ne sebeple olursa olsun canlıların yaşamına göz dikenlerin canı çıksın, Cehennem de ateşi bol olsun.