Türkiye’de eğitim sistemini ele alırken hepimizin kafasında aynı soru beliriyor: Neden her öğrenciden akademik başarı bekliyoruz? 12 yıllık zorunlu eğitim sistemiyle tüm öğrencileri aynı kalıba sokmaya çalışmak, aslında gençlerimizin yeteneklerini köreltmekten başka bir şey yapmıyor. Oysa eğitim, sadece sınavlarla ölçülen bir başarı değil, hayatın içindeki becerilere de dokunmaktır.
Bazı insanların değişik konulara ilgileri ve yetenekleri vardır. Örneğin bir marangozu düşünelim. Ahşaba şekil vermekte usta, çiviyi tahtaya tam ortasından çakıyor. Ama biz ne yapıyoruz bu öğrenciye ikinci dereceden bir denklem çözmesini isteyip “çözemedi” diye başarısız ilan ediyoruz, bu büyük bir haksızlık değil mi? Aynı şekilde, mutfakta harikalar yaratan bir gencin, fizik sınavında zorlanması onun potansiyelini yok saymak anlamına gelmez mi? O genç, belki de geleceğin en iyi şefi olacakken, sistem onu matematik sorularıyla boğarak kendine olan güveninin yok olmasını sağlıyor.
12 yıllık zorunlu eğitim, her öğrenciyi akademik başarıya yönlendirmeye çalışırken, aslında farklı yetenekleri olan çocukları görmezden geliyor. Her çocuğun aynı yeteneklere sahip olmasını beklemek, bir balığı ağaca tırmanmakla sınamak gibi. Eğitim sistemi, çocukların bireysel yeteneklerine odaklanmadığı sürece, onları zorla akademik başarının peşine sürükleyerek sadece “başarısız” nesiller yetiştirmiş oluruz. Üstelik bu durum, yalnızca çocuklar için değil, ülkemizin iş gücü piyasası için de büyük bir problem yaratıyor.
Ara Eleman Sıkıntısı ve Mesleklerin Unutulması
Mesela ben sanayiye gittiğimde ustalarla sohbetimde ustaların ilk söyledikleri “Çırak bulamıyoruz” dur. Meslek liseleri artık yeterince cazip değil, çıraklık sistemi unutulmuş durumda. Oysa bir marangoz, bir demirci, bir elektrikçi yetiştirmek; uzun bir ustalık sürecini gerektirir. 12 yıllık zorunlu eğitimle tüm öğrencileri akademik alana yönlendirdiğimizde, bu meslek dalları ihmal ediliyor.
Sanayici kalifiye eleman bulamıyor, esnaf çırak yetiştiremiyor. Çoğu meslekler ölüyor, unutulmaya yüz tutmuş o kadar meslek var ki.. Çocukluğumda etraf saat tamircisi, ayakkabı tamircisi doluydu. Şimdi bu mesleklerden ya çok az kaldı ya da hiç kalmadı. Ama diğer tarafta üniversite mezunu işsizler ordusu büyümeye devam ediyor. Bu da eğitim sistemimizin yetenek odaklı değil, sınav odaklı olmasının bir sonucu. Herkesi aynı üniversite hayaline sürüklemek yerine, gençlerin yeteneklerini keşfedip onları uygun alanlara yönlendirmek, hem işsizlik oranını düşürecek hem de ara eleman ihtiyacını karşılayacaktır.
Örneğin marangoz Ahmet Usta’yı düşünelim. Ahmet Usta, ortaokuldan sonra okulu bırakıp babasının yanında çıraklığa başlamış. Şimdi yılların ustası, yaptığı ürünler şehirden şehire nam salmış. Ama bugünün eğitim sisteminde Ahmet gibi çocuklara ne diyoruz? “Önce liseyi bitir, sonra üniversiteye git.” Ahmet gibi yetenekli gençler, bu sistemin içinde kayboluyor. Çünkü marangozluğun değeri, akademik başarı kadar önemli görülmüyor. Ahmet, zorla liseye devam etseydi belki de o sandalyeleri hiç yapamayacak, bir üniversite mezunu işsizler ordusuna katılacaktı.
Eğitim sistemi, herkesin yeteneğine göre şekillenmeli. Yoksa çivi çakamayan ama matematik formüllerini ezberleyen marangozlarımız olur!
Bazı ülkeler, eğitim sistemlerini sadece akademik başarıya değil, aynı zamanda mesleki becerilere dayandırarak iş gücü piyasasının ihtiyaçlarına daha uygun bireyler yetiştirmektedir. Birkaç örnek verecek olursak;
Almanya
Almanya, meslek eğitimi konusunda dünyadaki en başarılı örneklerden birine sahiptir. Ülke, "ikili eğitim" sistemini benimsemiştir. Bu sistemde, öğrenciler hem okulda teorik dersler alır hem de bir işyerinde pratik eğitim görürler. Öğrenciler, okul ve işyeri arasında denge kurarak, mesleklerinde uzmanlaşırken aynı zamanda iş tecrübesi de kazanırlar. Bu eğitim modeli sayesinde Almanya, yüksek kalifiye iş gücüyle istikrarlı bir ekonomik büyüme elde etmiştir.
İsviçre
İsviçre, meslek eğitimini yüksek bir prestije sahip tutan bir başka örnektir. İsviçre’de meslek okulları, öğrencilerin pratik beceriler edinerek bir meslek sahibi olmalarını sağlar. Ülke, özellikle mesleki eğitimde teorik ve pratik eğitimi harmanlayarak, gençlerin iş gücü piyasasına hızlı ve verimli bir şekilde girmelerini sağlar. İsviçre’deki meslek okulları, akademik eğitime kıyasla daha fazla tercih edilen bir seçenek olarak görülür.
Avustralya
Avustralya, "VET" (Vocational Education and Training) yani Mesleki Eğitim ve Öğretim sistemiyle tanınır. Bu sistem, öğrencilere bir meslek dalında sertifikalar ve diplomalar kazandırırken, aynı zamanda iş tecrübelerini de artırmalarını sağlar. Avustralya’daki VET sistemi, öğrencilerin hem becerilerini geliştirmelerine hem de iş dünyasında deneyim kazanmalarına olanak tanır. Ayrıca, Avustralya’da mesleki eğitim büyük bir saygı görür ve üniversiteye gitmeyen birçok genç, bu yollarla başarılı kariyerler inşa eder.
Finlandiya
Finlandiya, dünya çapında tanınan bir eğitim sistemine sahiptir. Ülkede meslek okulları büyük bir öneme sahiptir. Öğrenciler, yeteneklerine ve ilgilerine göre akademik veya mesleki bir yol seçebilirler. Finlandiya, meslek eğitiminde de başarıya ulaşan bir ülkedir çünkü bu eğitim, öğrencilerin hem teorik bilgilerini hem de pratik becerilerini geliştirmeye yöneliktir. Eğitimdeki esneklik, öğrencilere farklı seçenekler sunarak onların potansiyellerini en iyi şekilde kullanmalarına olanak tanır.
Japonya
Japonya, meslek eğitimini son derece ciddiye alan bir ülkedir. Meslek okulları, öğrencilere teknik beceriler kazandırmanın yanı sıra disiplinli bir çalışma anlayışını da öğretir. Japonya’daki eğitim sistemi, yüksek kaliteli teknik eğitimle tanınır ve bu sistem, ülkenin sanayi ve teknoloji alanlarında lider olmasına büyük katkı sağlar. Ayrıca Japonya’da meslek okullarından mezun olanlar, yüksek prestijli işlerde çalışma şansı bulurlar.
Dünyada başarılı olan bu eğitim sistemleri, mesleki eğitimi teşvik ederek gençlerin yeteneklerini doğru alanlarda geliştirmelerini sağlıyor. Türkiye de bu örneklerden ilham alarak, meslek eğitimini daha prestijli hale getirmeli ve öğrencileri, akademik başarıdan bağımsız olarak, iş gücü piyasasında ihtiyaç duyulan kalifiye iş gücü olarak yetiştirebilmelidir. Bu yaklaşım, yalnızca gençlerin geleceğini güvence altına almakla kalmaz, aynı zamanda ülkenin ekonomik kalkınmasına da katkı sağlar.
Sonuç olarak; her öğrenciyi yetenekleri doğrultusunda yönlendirmeli akademik başarısı olmayanları bu alanda zorlamamalıyız. Meslek liseleri ve çıraklık sistemleri canlandırılmalı, bu okullar prestij kazandırılmalıdır. Eğitim, sadece akademik başarıyı değil, bireysel becerileri de ölçmeli. Herkes mühendis olmak zorunda değil; iyi bir marangoz, elektrikçi, yetenekli bir aşçı da bu ülkenin kalkınmasında büyük rol oynar.
Türkiye’nin geleceği, sadece üniversite mezunlarıyla değil, meslek sahibi ustalarla da inşa edeceğiz. Yeter ki sistem, o çiviyi çakacak eli görsün, o yeteneği fark etsin. Yoksa tahtasız matematik çözmeye devam ederiz!