İslam ahlakı ve fazileti, yalnızca ibadetle sınırlı kalmayan, sosyal ve kamusal alanlarda da dürüstlük ve adaleti gözeten kapsamlı bir yaşam tarzını içerir.
Bu ahlak anlayışı, özellikle kamu kaynaklarını yöneten ve toplumu idare eden yöneticiler için hayati önem taşır.
Adalet, İslam'da en yüksek değerlerden biridir ve yöneticilerin, idare ettikleri topluma karşı sorumlu oldukları ana ilkedir.
Hz. Ömer'in (r.a.) hilafet dönemindeki örnek davranışları, devlet malına gösterdiği özen ve adil yönetim şekli, İslam'ın bu konudaki yaklaşımını net bir şekilde yansıtır.
İslam'da, kamu malına zarar vermek ve onu kötüye kullanmak büyük günahlar arasında sayılır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), bir hadisinde devlet malını haksızca gasp edenlerin ahirette cezalandırılacağını belirtmiş ve bu konuda sert uyarılarda bulunmuştur.
"Devlet malına el uzatanın eli kırılsın" ifadesi, bu anlayışı sembolik bir dille ifade eder. Burada "el uzatmak", haksız kazanç peşinde koşan, kamuya ait kaynakları şahsi çıkarları için kullanan kişilerin tavrını yansıtır.
Belediyeler ve kamu kurumları gibi, toplumun refahı ve düzeni için var olan kurumların idarecileri, Allah’ın huzurunda hesap vereceklerini bilerek hareket etmelidir.
Hz. Ömer, bir gece devlet işlerini kendi mumuyla halledip, şahsi işine geçerken mumunu değiştirmesiyle bu hassasiyeti örneklemiştir. O, idarecilerin, kamunun hakkını gözetmede en ufak bir gevşekliğe bile yer vermemesi gerektiğini öğretmiştir.
İbadetin Ötesinde Ahlak ve Fazilet
Çok namaz kılmak veya sıkça camiye gitmek, elbette İslam'da önemlidir. Ancak, iyi bir Müslüman olmak, yalnızca ibadetlerde titiz olmakla sınırlı değildir. Gerçek Müslüman, adil, dürüst ve emanete sadık olmalıdır.
Peygamberimiz, "İnsanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olandır" buyurmuştur. Bu, topluma hizmet eden her şahsın, özellikle de yöneticilerin ahlaki sorumluluğunu gözler önüne serer. Bir yönetici, halkın malını israf etmek bir yana, onun her kuruşunu titizlikle korumalı ve halkın yararına kullanmalıdır.
İslam'ı Temsil Edenlerin Sorumluluğu
İslam’ı temsil eden ve "yeryüzünde adaleti tesis etme" misyonuyla yola çıkan kişiler, kendilerini ideal bir model olarak sunmakla yükümlüdür. Ahlakı ve fazileti temel alarak yönetim sergilemek, İslam'ın en temel gereklerinden biridir. Bugün, kamu malını kendi çıkarları için kullanan ya da har vurup harman savuran yöneticilerin davranışları, toplumda derin yaralar açmakla kalmaz, İslam'ın adalet ve fazilet ilkelerine de gölge düşürür. Müslüman bir idareci, sadece ibadetiyle değil, kararları ve adaletiyle de örnek olmalıdır.
Güncel Örnekler ve Uyarılar
Son yıllarda, kamu malının yanlış ve israf dolu kullanımı, toplumsal eleştirilere ve güvensizliklere neden olmaktadır. Mesela, belediyelerin bütçelerinin verimsiz projelere harcanması ya da bazı idarecilerin yolsuzluk iddiaları, İslam'ın bu konuda çizdiği ahlak anlayışına tamamen ters düşmektedir. İslam, bu tür durumları "emanete ihanet" olarak tanımlar ve bu tip davranışları, hem bu dünyada hem de ahirette cezalandırılacak ağır suçlar olarak görür.
Müslüman idarecilerin ahlaki ve faziletli bir hayat sürmeleri, yalnızca onların şahsi itibarlarını değil, aynı zamanda temsil ettikleri dini ve toplumu da olumlu etkiler. İslam'da, doğru yönetim ve adaletli idare, dinin ruhunun bir yansımasıdır ve her Müslüman bu ilkelere uygun davranmalıdır. Devlet malını korumak, halka hizmeti önceliklendirmek ve emaneti gözetmek, bir Müslüman yöneticinin en temel görevleridir.