Türkiye, gerek siyasi, gerek sosyal, gerekse ekonomik ve savunma alanlarında pek çok farklı tehditle yüz yüze. Böyle bir dönemde, milli birlik ve beraberlik ihtiyacımız, “Sarı Öküz’ün Hikayesi”nde olduğu gibi dayanışmanın, ortak bir hedefe yönelmenin ve bir arada dimdik durmanın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Sarı Öküz’ü Verdiğimiz Gün Kaybederiz
Sarı Öküz’ün Hikayesi, her toplum için ders niteliğinde. Bu hikayede, birlikte hareket eden öküz sürüsü, aslanların saldırılarına karşı durabiliyordu. Ancak aslanlar, sürüyü zayıflatmak için onları bölmeye çalıştı ve ilk hedef olarak “Sarı Öküz”ü talep etti.
Verilen her taviz, yeni bir zayıflık yarattı; aslanlar bu zayıf noktayı kullanarak sürüyü tek tek ele geçirdi. Bu hikaye, birlik içinde durmanın önemini güçlü bir biçimde anlatıyor: Bir kez taviz verildiğinde, bu taviz yeni talepleri beraberinde getirir ve bölünmeye yol açar.
Günümüz Tehditlerine Karşı Dimdik Durmak
Bugün de Türkiye’nin karşısında, çıkar sağlamak isteyen güçlerin çeşitli girişimlerini görüyoruz. Terör, ekonomik manipülasyonlar ve bölgesel krizlerle ülkemizi zayıflatmak isteyen odaklar var. İşte bu noktada, siyasi ve sosyal tüm farklılıklarımızın üstesinden gelerek tek bir hedefte birleşmemiz gerekiyor.
Tarih boyunca, bir kez “Sarı Öküz” verildiğinde, sonraki taleplerin peş peşe geldiğini ve birliğin çözüldüğünü defalarca gördük. Milli menfaatleri koruma adına dayanışma içinde kalmak, ülkemizi dış tehditlere karşı koruyan en önemli güçlerden biridir.
Ticari Ortaklıklar ve Ekonomik Güç Birliği
Sarı Öküz’ün Hikayesi, ticaret ve ekonomi alanında da bir uyarı niteliğindedir. Küçük ya da büyük işletmelerin, yerli üretimi desteklemek ve ekonomik birliği güçlendirmek adına birlikte hareket etmesi, dış tehditlere karşı daha dirençli olmalarını sağlar.
Ekonomik bağımsızlık, yerli kaynaklara sahip çıkarak ve ticari ortaklıklarla dayanışmayı sürdürerek güçlenir. Ekonomik alanda güçlü olmak, milli birliği pekiştirir ve bu da, ülkenin geleceği için hayati önemdedir.
Birlik Olmak, Ülkenin Geleceğini Korumaktır
Sarı Öküz’ü verme kararı, aslında bütünlüğü ve geleceği kaybetmek anlamına gelir. Türkiye, bağımsızlık ve milli değerlerine sahip çıkmak zorundadır; iç ve dış tehditlere karşı birlik içinde güçlü bir duruş sergilemek şarttır. Bu birlik, siyasi farklılıkları bir kenara bırakmayı, aynı vatanın evlatları olarak ortak bir bilinçle hareket etmeyi gerektirir. Zira tarih, kendi içinde bölünmüş toplumların zayıflayarak dış tehditlere açık hale geldiğini ve sonunda kaybettiğini defalarca göstermiştir.
Ülkemizin, iç ve dış tehditlere karşı “Sarı Öküz’ü vermeme” ilkesine sahip çıkması, her alanda birliğini koruyarak geleceğe güçlü adımlarla yürümesi gerekmektedir. Bu birlik, yalnızca güçlü bir ülke olmak için değil, bağımsız ve onurlu bir gelecek kurmak için de zorunludur.
Hikaye şöyle:
Suç Hep O Sarı Öküz’de…
Bir zamanlar, güçlü ve kalabalık bir öküz sürüsü yaşardı. Bu sürünün lideri, iri ve etkileyici bir görünüşe sahip Boz Öküz’dü. Bir gün, aslanlar kurnaz bir planla sürünün karşısına çıktı. Lider aslan, yumuşak ve dostane bir tavırla konuşmaya başladı:
“Saygıdeğer öküz beyler! Bugün buraya sizden özür dilemeye geldik. Evet, bugüne kadar size zarar verdik, ama inanın ki hepsi bir yanlış anlamadan ibaretti. Asıl suç, hep o Sarı Öküz’de. Rengi diğerlerinden farklı; o parlak sarı rengi bizi adeta büyülüyor, gözlerimizi kamaştırıyor. Ne zaman onu görsek aklımız başımızdan gidiyor, saldırganlaşıyoruz. Sizden hiçbir şikayetimiz yok. Yeter ki, onu bize teslim edin, aramızdaki huzur yeniden sağlansın. Verin Sarı Öküz’ü bize, biz de size barış içinde yaşamayı taahhüt edelim.”
Boz Öküz ve diğer liderler, uzun uzun düşündüler. Aslanlar haklı mıydı? Sarı Öküz gerçekten de farklıydı, renk olarak diğerlerinden ayrılıyordu. Belki de onun yüzünden sorunlar yaşanıyordu. Sürünün içinde sadece Benekli Öküz, bu düşüncelere karşı çıktı; ama kimse onu dinlemedi. Sonunda karar verildi ve Sarı Öküz, aslanlara teslim edildi.
“Kutlarız! Ne Kadar Akıllısınız!”
Zaman geçti, öküzler Sarı Öküz’ün kaybını unutmaya çalıştı. Ancak aslanlar, yine ortaya çıkıp aynı tavırla konuşmaya başladılar:
“Ey barışsever öküz beyler! Siz çok doğru bir karar verdiniz, sizi gerçekten kutlarız. Fakat şu sizin Uzun Kuyruk var ya… Kuyruğunu salladıkça gözümüze çarpıyor, dikkatimizi dağıtıyor. Aklımızı başımızdan alıyor. O kadar uzun ki, nereden baksak görünür halde. Bu durum, aramızdaki barışı tehdit ediyor. Oysa sizler normal kuyruklusunuz. Verin onu da bize, bu konuyu kapatalım, barış içinde yaşamaya devam edelim.”
Bu talep karşısında, sürü yine sessiz kaldı. Boz Öküz ve diğerleri, belki de huzur içinde yaşamak adına doğru kararı vermeleri gerektiğini düşündüler. Uzun Kuyruk da, tıpkı Sarı Öküz gibi, aslanlara verildi. Yine, sadece Benekli Öküz karşı çıktı; ama sesi dinlenmedi.
“Birer Birer Yok Oldular…”
Bu olay, bir gelenek haline gelmiş gibiydi. Her seferinde aslanlar başka bir öküz için yeni bir bahane ile geldiler. Bir süre sonra aslanlar artık bahane dahi aramaz oldu; doğrudan istediklerini almak için tehdit eder oldular. Sürünün gücü giderek azalırken, aslanların cüreti her geçen gün arttı. Öküzler, birer birer aslanların pençesinde can verirken, sonunda geriye sadece Boz Öküz ve birkaç arkadaşı kaldı.
Sonunda, içlerinden biri Boz Öküz’e hüzünle sordu: “Ne oldu bize? Bir zamanlar güçlü bir sürüydük, hep birlikteydik. Bu savaşı nerede kaybettik?”
Boz Öküz, derin bir iç çekti, geçmişi düşündü ve Benekli Öküz’ün o günlerde söylediği sözler kulağında yankılandı. Gözleri yaşlarla dolarak, “Biz,” dedi, “Sarı Öküz’ü verdiğimiz gün kaybettik bu savaşı…”
Bu hikaye, bir toplumun ya da grubun, farklılıklarını koruyarak birlikte hareket etme gücünü anlatır. Kendi içlerinden birini fedakarlık uğruna dışlayanlar, sonunda hep birlikte zayıf düşmeye mahkumdurlar. Asıl güç, tüm farklılıklarla beraberken kazanılır; bir kez çatlak oluşursa, zamanla herkes bu zayıflığın bedelini öder.