Üniversite bitirdikten sonra Onlarca sertifika alan kendi çabalarıyla geleceğini inşaa edebilmek için bir arayış içinde çabalayan bir genç sordu: 'DİPLOMALI İŞSİZLERİ neden yazmıyorsunuz?'
Türkiye’nin gençleri…
Ailelerinin büyük fedakârlıklarla okutmaya çalıştığı, gecelerini gündüzlerine katarak sınavlara hazırlandığı ve yıllarca üniversite sıralarında dirsek çürüttüğü gençler.
Ama o büyük umutlarla başlayan hikâyeler, mezuniyet sonrası yerini bir belirsizliğe, bir hayal kırıklığına bırakıyor.
Ülkemizde artık her üç işsizden biri üniversite mezunu.
Bu gençler, yıllarca emek verip diploma aldıklarında hayatlarının değişeceğine inanıyordu. Oysa şimdi ellerinde diplomaları, büyük bir sessizlikle soruyorlar:
"Bunca yıl okudum ama şimdi ne yapacağım?"
Diplomalı işsizlik…
Bu sadece bir istatistik değil, bir neslin umutsuzluk hikâyesi...
BU GENÇLERDEN NE BEKLENİYOR?
Üniversite okuyan gençlerden hep büyük şeyler beklenir. "Kendini geliştir," deriz. "İyi bir gelecek kur," diye öğütler veririz. Ama sonra ne olur?
Onlara o geleceği kuracak fırsatları sunabiliyor muyuz?
Bir aile düşünün. Çocuğu okusun, iyi bir işe girsin diye bütün imkânlarını seferber ediyor. Maddi zorluklara katlanıyor, belki kendi ihtiyaçlarından kısıyor. Sonunda çocuk mezun oluyor ama karşılaştığı tek şey işsizlik.
İşsizlik sadece ekonomik bir mesele değil; hayalleri, umutları ve hatta insanın kendine olan inancını yerle bir eden bir çıkmazdır.
Peki, bu çocuklardan daha ne bekleniyor?
Ülkesinde iş bulamayan, geleceğini göremeyen gençler nasıl umutlarını koruyabilir?
İŞSİZLİĞİN SORUMLUSU KİM?
Bu sorunun cevabı çok kolay değil. Tek bir sebebi yok ama görmezden gelinemeyecek kadar ciddi bir tabloyla karşı karşıyayız.
Eğitim sistemi gençleri iş dünyasına hazırlayamıyor.
Üniversiteler, diplomalarına "iş garantisi" ekleyemiyor. Gençler, mezun olduklarında iş dünyasının beklediği yetkinliklerden uzak kalıyor.
Bir yandan da ekonomik problemler, yatırımların yetersizliği ve iş fırsatlarının azalması durumu daha da kötüleştiriyor. Hızla büyüyen nüfus ve yetersiz istihdam politikaları bu çarpıklığın altını daha da kalın çizgilerle çiziyor.
Ama tek suçlu sistem mi?
Gençlere daha mezun olmadan "gerçek hayata hazırlanın" demeyi unutmamız da bir eksiklik değil mi?
ÇÖZÜM NE?
Bu gençlere yalnızca sabır tavsiye edemeyiz. Bu onların yükünü hafifletmez. Onlara iş fırsatları oluşturmalıyız. Eğitim sistemiyle iş dünyasını uyumlu hale getirmeliyiz. Üniversitelerde sadece bilgi değil, iş dünyasında kullanabilecekleri beceriler de kazandırmalıyız.
Gençler sadece iş arayan değil, iş kuran kişiler olarak da desteklenmeli.
Girişimcilik teşvik edilmeli, gençler yenilikçi fikirlerini hayata geçirebilmek için maddi ve manevi destek bulabilmeli.
Ama en önemlisi, gençlere umut vermeliyiz.
Onları yalnız bırakmamalıyız. "Sabret, geçecek" gibi boş teselliler yerine, geleceğin onlar için nasıl daha iyi olabileceğini somut adımlarla göstermeliyiz.
UMUTSUZ BİR NESİL İSTEMİYORUZ
Gençler bu ülkenin geleceği. Ama onların geleceği karanlıksa, ülkemizin de aydınlık bir yolu olamaz.
Diplomalı işsizleri görmezden gelemeyiz...
Çünkü onların yaşadığı her problem, toplumun gelecekte yaşayacağı bir kayıp demektir.
Unutmayalım, gençlerini desteklemeyen, onlara yol açmayan bir toplum ne kadar çalışırsa çalışsın ileri gidemez.
Bizim görevimiz, bu gençlere sahip çıkmak ve onların enerjisiyle ülkemizi daha iyi bir yere taşımaktır. Çünkü bu gençler yalnızca bir nesil değil, aynı zamanda bu ülkenin yarınlarıdır.
Onlara hak ettikleri değer verilmeli. İş, umut ve gelecek inşa etmeliyiz. Çünkü ancak gençler mutlu ve üretken olduğunda, ülkenin de yüzü güler.