“Zîra” kelimesini , Farsça’dan dilimize girmiş olsa da, severim!..
Şunu da bilelim ki, Türkçe; zengin, güzel ve büyük bir dil’dir!..
‘Zîra” kelimesi ise, büyük bir değişimin ‘işâreti’dir!..
Yeni bir istikamet tâyinidir!..
Sâdece bunlar mı, demektir, zîra?!..Düşünelim, öyleyse!..
Bana kalırsa; yeni bir düşünme hamlesine girme zamanının geldiğinin de habercisidir!..
Düşünün!..Düşünelim!..Düşününüz, demektir!..Şöyle veya böyle, değişim ‘noktası’dır!..
Sâdece bugüne ve yarına mahsus da değil; bundan bir asır önceyi de, düşünün; fakat, sonraiçin/istikbâl için düşünün’dür!..İbret almak için düşünün...geriye dönüş için asla!..
Öyleyse, hep birlikte soralım: Meselâ; -en azından-, Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil nezdinde, Birinci Cihan Harbi’ne dâir Türk Sosyolojisi’ni düşündük mü?
Askerlik, köylülük-şehirlilik, eğitim, iktisat, siyâset, milletlararası münâsebetler…hepsi bunun içinde olmak şartıyla, düşündük mü?
Denilebilir ki; kim(ler)in, buna ayıracak zamanı var?
Zâten; her şeyin suçlusu da şu ‘zaman’ değil mi?
Rakamlarla değil!..Fakat, rakamlar da bunun dışında değil!..Öyle işte!..Ölümler, yaralanmalar, tecâvüzler, katliamlar, pusular, yangınlar, kalleşlikler vesâire!..
Yâni, böyle bir zamanda, şartlarda ve vaziyette, Birinci Cihan Harbi’nde, dörtbuçuk sene savaşıp, her türlü sıkıntıya katlanıp mücâdele vermenin ne demek olduğunu düşündük mü?
1893’ten 1918 kadar geçen yirmi beş senelik ‘genç bir ömrün’ neleri kazanıp, neleri kaybettiğini düşündük mü?
Yokluğun, sefâletin, açlığın, katliamların, baskınların, tecâvüzlerin, akıl almaz kin ve nefretin insanları acımasızca boğazladığı, kalleşliklerin yaşandığı zamanların korkunçluğunu düşündük mü?
O mâlûm yedi düvelin üstümüze gelip, Türklüğü yok etme merhametsizliğindeki kırıp-dökücülüğündeki vahşeti düşündük mü?
İşte…o zamanların, ateş ortasından sağ kalan, ayakta durmayı başaran bir genci olarak Ali Fuat Başgil isimli genç ‘okumak için’ yol-yordam/çâre arıyor da, bugünün her türlü imkânına sahip ülkesinin eğitim sistemi, gencini okumaktan ‘s o ğ u t u y or”, akıl alacak iş midir?
Bu muhakemeyi yapmıyor, yapamıyor isek, yazıklar olsun demeyelim mi?
Bir memleketin insanında, ‘okumak-yazmak ve düşünmek’ fiilleri azalmaya yüz tutmuşsa, korkun!..
Bilin ki; orada, cehâlet kol geziyor!..Ürkün!..Endişeye kapılın!..
Ali Fuat isimli bu gencin, “Ordinaryüs P(u)rofesörlük gibi, ilmin en yüksek mertebesine ulaşmaktaki azmini, emeğini, gayretini, mücâdelesini düşünün!..
Dörtbuçuk yıl, korkunç hâller içinde, bir harpten çıkmış gencin, p(i)sikolojini düşünün!...
Cepheden, ilim kürsüsü mertebesine yükselen bu büyük ‘çift yönlü kahraman’, bu hazine değerindeki küçük ebatlı kitabında kendisinden sonra gelen bütün Türk gençlerine şöyle sesleniyor:
“Genç okuyucum! Alışkanlıklara doğru atacağın ilk adıma bilhassa çok dikkat et. İyice d ü ş ü n ve i r a d e n e sahip ol; kötülük yolunun çamuruna basmamağa çalış. Tâ ki sonra ayağını yıkamak zahmetine katlanmağa mecbur olmayasın. Kumar masasında, meyhane köşelerinde, kahve peykelerinde ömür geçiren nice bedbaht görürsün ki, bunlar hep ilk adımın kurbanıdırlar.”
Ve sen; okumaktan ‘soğudum’ diyen Türk Genci; artık uyan ve düşün!..
Ve ey, bu pırıl pırıl gençlerimizi okumaktan ‘soğutan’ koskoca Türk Devleti, artık, aklını başına al ve onları, bu p(i)sikolojik yılgınlıktan kurtar, önlerini aç ve ilim yolunda cihânşumûl olmalarını temin eyle!..