Muhterem Okurlarım; bu makalemi, önemine binâen tekrar yayınlıyorum. M.H.K.
Ortaokul yıllarımda (1954-1957), müzik öğretmenimizin bize söylettiği bir türkü vardı:
“Ey Sis Dağı, Sis Dağı
Eritemedin kar’ı.
Bugün de böyle geçti,
Yüreğimin efkârı!”
Aradan altmışbeş yıla yakın zaman geçti, işte o Sis Dağı’na, henüz, yaz mevsimiyle sonbaharın birbirinden ayrılamadığı az bulutlu, güneşin kendini sezdirdiği bir eylül günü (10 Eylül 2021) gidebilmem nasip oldu.
Bir insan; Türkiye’nin ve dünyanın birçok yerini gezip gördüğü hâlde, doğup büyüdüğü yere kırküç kilometre uzaklıkta bulunan, adı türkülere konu olmuş bir mekâna gidememesi için ‘şükür’ mânasında, ‘nasip’ kelimesinden başka hangi kelimeyi kullanabilirdi!..
Düşünebiliyor musunuz ki, medhedenlerini dinliyor, gazetelerde değişik cephelerden çekilmiş fotoğraflarını görüyor ve fakat , bunca geçen zaman içersinde, buraya gitmek için bir fırsat bulamıyorsunuz!..
Hayat böyle!..Olunca oluyor; olmayınca da, ne yaparsanız yapın olmuyor!..Sebeplerini ise, sıralamaya hiç gerek yok!..
İşte, böyle bir zamanın böyle bir günündeyim!..
Kardeşim Sedat, eşi Nermin Hanım, ben ve eşim Cânan Hanım, bu, bunca zamandır göremediğimiz, Beşikdüzü’nden Karadeniz’e dökülen Ağasar Deresi vâdisini tâkîp ederek, Sis Dağı’na doğru yol alıyoruz.
Arabayı; Sedat kullanıyor!..
İlk istikamet: Şalpazarı!..
Endîşemiz hattâ korkumuz, şu: Sâhilde hava açık ammâ, ya Sis Dağı dumanlı, sisli, çiseli, yağmurlu ise, o zaman ne olacak, ne yapacağız?! Çünkü, o zaman, göz gözü görmez olur ve sâdece yorgunluğumuzla kalırız!..
Neyse, başka çâremiz yok; ‘nasip’ dedim ya!..
Bilenler bilir ki, Karadeniz’e kar bile yağsa, ortalık yemyeşildir. Basabilecek açık bir toprak zerresi bile bulamazsınız!..
Bu yeşilliklerin yanında, tabiat, her mevsime mahsus rengârenk çiçekleriyle de gönüllere ikrâmlarda bulunur.
Beşikdüzü’ne 15 kilometre mesâfedeki Şalpazarı yolundayız!.. Kıvrılan ve adım adım yükselen yollar çok düzgün ve hava, uzaktan uzağa dumanlı çehresini gösterse de, zaman zaman göz kırpan güneş, bize, güzel bir ümidi işâret etmekte!..
O hâlde; sırayla gitmeliyim!..
Şalpazarı; içinden, Ağasar Deresi’nin aktığı küçük bir ilçedir!..Elbette ki, şirin, fakat, tek kelimeyle, tıpkı diğer beldelerimiz gibi bakımsızdır!..
Yine, 15 kilometre kadar gidiyoruz. Yolun sağ tarafında, bir lokantanın önünde kırmızı zemin üzerine beyaz yazılı bir tabelâda, büyük harflerle ve birleşik olarak “ACISU” yazıyor!..
Buraya, on yıl kadar önce de gelmiştim. “Acı Su;” açık havada yâni korumasız bir şekilde, yerden onbeş-yirmi santim yükseklikte bir oluktan akıyordu. Oradan su alırken, iki büklüm olmak gerekiyordu.
Acı Su’da, hiçbir mâden suyunda bulamadığım bir lezzet vardı ki, ben, bu lezzetten çok hoşlanmıştım.
Şimdi mi? Biraz daha düzeltilmesine rağmen, yine hazîn!..
Niçin mi? Îzah edeyim ve önce tabelâdan başlayayım:
Söylediğim gibi, güzel ve çarpıcı bir tabelâ!..Büyük harfle “ACISU” yazıyor. Onun altında, Arap harfleriyle onun karşılığı ve onun da altında İngilizce fakat parantez içinde (Brackish Water) yazısı bulunuyor ve bir okla da, Acı Su istikameti işâret ediliyor.
Bu tabelayla ve bilhassa bu ‘ok’ ile ne demek isteniliyor?
Demek isteniliyor ki; bu su, çok değerlidir. Onu ziyâret etmeden geçmeyin! Yâni; bu tabelâ ve bu ok, bir ‘dâvet’ ve bir ‘tavsiye’dir. Üstelik, resmî bir dâvet ve tavsiye!..
Önce, şunu söyleyeyim ki, bu tabelâya bakanlar, sanır ki, buraya tıklım tıklım yabancı turist akını var!..
Kaldı ki; ben, Mekke’deki ve Medine’deki bu tür tabelâlarda bir satırlık Türkçe yazıya rastlamadım.
Oralarda, Arapça yazılı her tabelanın altında mutlaka İngilizce bir karşılık bulunuyordu. Sanki; buralara gelen ‘hacı adayları’ arasında İngiliz veya Amerikalılar’dan başkası yok...
Bu; nasıl kültür ve turizm idrâkidir anlamak mümkün değildir.
Şimdi; tabelânın yanında, Acı Su’yu arıyoruz. Manzara şu: Acı Su’yun akarı üzerine iki katlı bir bina yapılmış. Binada, “Muhtarın Yeri” tabelâsı var. Binaya giriyorsunuz ve girişin hemen sağından inen yirmibeş-otuz basamakla “Acı Su”yun aktığı yere varıyorsunuz.
Merdivenler düzgün...Belli ki, bu yönde bir ihtimam gösterilmiş!..Fakat, insan, o da ne demekten kendini alamıyor.
Suyun aktığı p(ı)lâstik borunun altına beşlik su bidonu bile girmiyor. O kadar alçakta!..Su ise, devamlı olarak boşa akıyor.
Peki; akar su borusunu (Oluk diyemiyorum; buraya tahta oluk yakışır) yükseltemiyorsanız; toprak zemini alçaltarak kullanımı kolaylaştırmak niçin mümkün olmamıştır?
Ayrıca; bu ihtimamla yapılmış olan merdiverlerde ‘temizlik’ nâmına hiçbir şey yok!..Bakım, sıfır!..Üzülmekten başka, insanın elinden bir şey gelmiyor!..
Dîğer bir önemli husus, iyi güzel de, bu “ACISU” neye yarıyor!..Yâni hangi derde şifâdır? Hiçbir bilgi mevcut değil!..
Tabelâya, hem Türkçe, hem Arapça ve hem de İngilizce tanıtım yazısı yazacaksınız; hem de, bu sudan içecek kişilere bu suyun neye yaradığını bildirmeyeceksiniz, olur şey mi?!..
Geçen bunca zaman içersinde, bu ‘su’yun bir ‘tahlili’ni yaptırmak kimsenin aklına mı gelmedi?!..Şâyet, şifâ vasfına sâhip değil ise bile, bunun da yazılması ve küçücük bir tabelâyla îzahı gerekmez miydi?
Öyle ya; buraya gelen Türk gezginler, Amerikalı-İngiliz turistler veya Arap seyyahlar, bu suyu niçin içtiklerini bilemesinler mi; dahası, bu, nasıl bir insanlık anlayışı’dır, denilmez mi?
Bu işi kim mi yapacak?
İşte bu, mechûl!..
Soru sordum ya, şimdi, bizim memlekette buna cevap verebilecek birini/bir salâhiyetliyi ve mes’ulü bulmamız mümkün olmaz?
Tabelâyı kim asmış ise, o olmalı, değil mi?
Şahsen, bu sudan, hiçbir mâden suyundan alamadığım lezzeti aldım ve günde beş bardak kadar da içip denedim. Neye yaradığını elbette ki hâlâ bilemiyorum. Lezzetini bir hafta muhafaza ettiğine şâhit oldum. Tabiî ki, lezzet işi/tat almayla alâkalı olduğu için bir şey diyemem, ben sevdim!..
Yola devam ediyoruz!..Çok gitmeden, meşhûr Ağasar Köyü’ne/mahallesine varıyoruz.
Bana sorarsanız, ne köy, ne de mahalle!..Hârika bir diyâr!..Yâni; Ağasar, Ağasar’dır!..
İçinden geçerken çok da farketmiyorsunuz ancak vâdiyi çıkıp biraz yükseğe ulaşınca, karşınıza muhteşem ve târîfsiz bir manzara çıkıyor.
Gönlünüzü ferahlatan, ufkunuzu açan, tabiatı, dünyâyı, hayatı sevdiren bir yüksek irtifalı, farklı bir haz iklîmiyle buluşuyorsunuz!..
Daha fazlasını anlatmak zor!..Görmeye değer nâdir mekânlardan bir mekândır Ağasar, o kadar!
Yâni; Ağasar, mutlaka seyredilmeli!..
Yola, yavaş yavaş yükselerek devam ediyoruz.
Çamlıklar, gürgenlikler, sifinlikler, komarlıklar, meşelikler...vâdilere çöken bembeyaz duman, zaman zaman çiseleyen ve zaman zaman çıkan yakıcı güneşli bir hava!...
Sis Dağı Yaylası’na yaklaşıyoruz...Birbirini kucaklayan vâdiler, birbirine sarılan sıra sıra tepeler...göz alabildiğine yeşillik...Ve bizim beklediğimiz en büyük şans ise, bu mevsimde, Sis Dağı’nda böylesine güzel/yakıcı bir güneşin bulunması!..
Hâlbuki, hırkalarımızı, başlıklarımızı almıştık ve kışlıklarımız hazır bir şekilde yola çıkmıştık...
Çıkışta; tam zirvede, sağda, Sis Dağı tabelası var...Sol tarafta ise,câmi!..
İlk intibam şu: Çevre, hiç de bakımlı değil!..bakımsız demeye dilim varmıyor da ‘hiç de’ diyorum!..Düşünmüştüm ki, bu dillere destan Sis Dağı, çok daha zarîf olsun, karşıma, o güzelliğiyle ve cezbediciliğiyle çıksın!.. Ne yazık ki, şaşkınlığım arttı. “Sis Dağı” tabelâsının dikildiği yer bile yakışıksız!..Ve üzerine ‘rakım’ yazılmamış!..
Sis Dağı Yaylası, o kadar düzensiz yerleşime açılmış ki, her taraf bina dolmuş bile!..
Hangi cepheye bakarsan, bina...Ve hepsi iç içe!.. Düşündüğüm, hayâl ettiğim Sis Dağı böyle olmamalıydı. Buna rağmen, Sis Dağı’nı çok sevdim. Görülmeye elbette değer. Fakat bir an önce gerekli tedbirler alınmalı!..Hem de âcilen!
Sosyal tesis ise, yok denecek kadar az!..Birkaç kahvehâne/çayhâne, onlar da yetersiz!..
Yalnız, Sis Dağı’na çıkarken hizmet veren Zirve Otel, lokantasıyla da çok temiz ve kaliteli yemekleriyle hizmet veriyor.
İhmallerin düzeltilmesini ilgililerden bekleyerek, şunu söylemeliyim ki, Sis Dağı’nın bu güneşinde, bu temiz havasında yürümek ve bu yaylanın çimenlerine dokunmak, onların üzerinde oturmak her şeye değer!..
Hulâsa;
Her şeye rağmen;
Acı Su’ya gidiniz, ondan içiniz!..
Ağasar’ı gönlünüzce seyrediniz!..
Ve; Sis Dağı’nda soluklanıp, eğer şansınız varsa, kızgın güneşiyle haşir-neşir olunuz!..
Samsunhabertv.com-05 Ekim 2021