Türk Yurdu Dergisi'nin Nisan 2012 sayısında ( Bknz: sy. 77-81 ) yayınlanan " Mehmet Âkif Gibi Ve Mehmet Âkif Kadar Türk Olmak " başlıklı makalemi şu cümlelerle bitirmişim:
" Demek ki, Türk; iftihar edilecek asîl bir soyun adıdır.
Demek ki; Türk olmak demek, Türk soyundan gelmektir ammâ, sâdece Türk doğmak da değildir.
Türk olmak; Türk gibi düşünmek, Türk gibi hayâl kurmak, Türk gibi yürümek, Türk gibi inanmak, Türk gibi misafir kabûl etmek, Türk gibi heyecanlanmak, Türk gibi mütevâzı, hoşgörülü, fedâkâr fakat yerine göre de gözüpek olmak, Türk gibi ağlamak, Türk gibi sevmek, Türk gibi celâllenmek, Türk gibi buğzetmek, Türk gibi Türk'ün ruh kökünü kavramak, Türk gibi Türk'ün mukaddesatını mübârek bilmek, Türk gibi Allah ü teâlânın , " Sen olmasaydın, sen olmasaydın, âlemleri yaratmazdım " diye buyurduğu Kâinat Efendisi'ne bağlı olmak, Türk gibi " Kur'ân'ın kölesi " olmak, Allah aşkıyla donanmak, Türk gibi Îlâ-yı kelimetu'llah için mücâdele etmek, Türk kültüründen ve Türk târihinden iftihar ederek, bütün bunları şerefli bir hüviyet levhası hâlinde beynine raptetmek ve aynı şuûr ile kalbine asmaktır.
Türk gibi olmak, güzel olmaktır."
Bu girişi yapmamın sebebi; kıymetli araştırmacı yazar Dr. Arslan Tekin Bey'in " Türk Adını Silme Planı " adını taşıyan, acı gerçekleri bir ilâç hüviyetinde takdîm eden eserinden birkaç cümleyle de olsa söz edebilmektir. Belki, " acı gerçekler" le, " ilâcı" yanyana yazmamı mâkûl görmeyenler bulunabilir. Ancak; biz, bu " acı gerçekleri" söylemediğimiz/söyleyemediğimiz için, târihin bize yaptığı/yapması gereken " şâhitliği" veya ondan almamız gereken " ibreti " hiçbir zaman alamadık.
Siyâsetin, iktisadın, kültürün ve içtimâî hayatın târih sahnesindeki rollerini, " ilmî veri ve usûllerle" tahlil edemediğimiz içindir ki, her dönemde, -maalesef benzerleriyle- muhatap oluyoruz, onlara " tekerrür " diyoruz ve sonra da bin bir sıkıntı içinde, onlardan " ibret alamadık " deyip, mahçubiyet yaşıyoruz.
Târihte; fertlerdeki düşmanlık-dostluk, hısımlık-hasımlık münâsebetleri gibi, kavim, kabile veya milletlerde de çatışma-uyuşma devam edegelmiş ve edecektir. Bu durum, insanın yapısında olduğu gibi , ondan sirâyetle cemiyetin yapısında da vardır. İstifade edilemeyen ve ibret alınmayan târihin, insan, millet ve cemiyet hayatında ne hükmü olabilir!
İşte, bu noktada, yazar Arslan Tekin Bey'in , " Türk Adını Silme Planı " adlı kitabı ile, târihî bir vazifeyi yerine getirdiğine inanıyorum.
Sayın Tekin'in îzâhına göre, " Türk Adını Silme" , basit bir hâdise, tasarı veya tahayyül değildir. Büyük bir " hedef " tir. Bu; târihin derinliklerinden intikal eden, şuûr altında yerleş(tiril)miş, geleceğe dâir " sistemli bir yokediş p(i)lân"dır.
Bâzılarının, bunu, " sathî " bir vaka veya " mevzî bir susturma , sindirme veya soykırım" olarak da idrâk etmeleri mümkündür. Ancak, bu; bu değildir. Bu; " topyekûn imhâ" veya " Türk'ün kökünü kazıma ameliyesi" olarak anlaşılmalıdır. Bu; adıyla-sanıyla, köküyle-ruhuyla Türklüğü " silme" hareketidir.
Bilinmelidir ki; " önce yıkım ", ardından da " söküm " başlar. Gayet sinsi ve barışık görünümlü ihânettir. Türk; târih boyunca,kendisine cephe alan bu ihânet merkezlerini bilmeli ve tedbirini ona göre almalıdır.
Yazar; " Türk Adını Silme Planı" nda, Türklüğün geçirdiği bâdireleri ve önündeki tehlikeli uçurumları işâret ediyor. Azılı Türk düşmanlarını ve onların, fikren ve fiilen el ele tutuştuğu yerli ve yabancı işbirlikçilerin faaliyetlerini tek tek sayıyor." Şark Mes'elesi"ni, bir târih muhasebesiyle göz önüne seriyor.
Arslan Tekin; eserinin Ön Söz'ünde ise, şu tespiti yapıyor: " Türk, tarihin hiçbir döneminde etnik kimlik olmamıştır. Her zaman bir " çatı"dır ve çatının altında pek çok oda vardır; bütün odaların kapıları birbirine açılır, geçişler çok rahattır, uzun süre birbirinin odasına otururlar, kaynaşırlar, aynîleşirler."
İşte; Oğuz Hân'la, Bumin Kağan'ı, Bilge Kağan'ı, Fâtih'i...Mehmet Âkif'i, Şemsettin Sami'yi, Abdülhakim Arvasî'yi ..." aynî "leştiren, yek-vücût yapan da bu büyük " içtimâî müşterek îmân " dır.
" Türk Adını Silme Planı", dikkatle okunmalı; ondan, gerekli dersler alınmalıdır.
Üstâd Necip Fâzıl'ın ifadesiyle : " Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi vurul " muşsa; Türk, niçin, " Öz yurdunda garip" ve " öz vatanında parya" olarak yaşasın, değil mi ?
* İSTEME ADRESİ : Paraf Yayınları: Tlf: 0. 212. 483 47 96; Faks: 0. 212. 483 47 97