Türkçe’miz; çok uzun zaman, Arapça’nın ve Farsça’nın; ardından, F(ı)ransızca’nın; ve bunların tahakkümleri henüz geçmeden de, İngilizce’nin/Amerikanca’nın istilâsına uğramıştır.
Ne yazık ki, bu durum hâlâ devam etmektedir.
Bu hususta, birkaç değil, çok sayıda makale yazarak düşüncelerimi arzetmiştim.
Tabiîdir ki, Karamanoğlu Mehmet Bey’den Ömer Seyfettin’e; O’ndan da, Yahya Kemal Beyatlı’ya, Necip Fâzıl’a, Nihad Sâmi Banarlı’ya, Prof. Dr. Mehmet Kaplan’a, Prof. Dr.Faruk Kadri Timurtaş’a, Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu’na, Prof. Dr. Bahtiyar Vahabzâde’ye, Peyami Safa’ya, Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil’e, Doç Dr. Ali Karamanlıoğlu’na… kadar pek çok fikir, san’at ve ilim adamımız bu mevzuda uyarıcı olmuşlardır.
Türkçe’nin gelişmesini engelleyen –hâlen de devam eden-iki akım vardır:
Birincisi, ‘yabancı kelime istilâsı’; ikincisi ise, ‘kelime uydurma hastalığı’dır.
Her ikisinde de, başta Millî Eğitim Bakanlığı olmak üzere, bütün resmî makamlarımız ihmâlkârdır.
Akademik mânada ise, üniversitelerin ilgili bölümleri yânî Türk Dili ve Edebiyatı Bölümleri de aynı kayıtsızlık içinde bulunmaktadır.
Şu anki mevzum; yabancı dil istilâsına yol açan uygulamalarla ilgilidir.
Belediyelerin mes’uliyeti ve salâhiyeti dâhilinde bulunan sokaklarımızdaki ve işyerlerimizdeki ‘yabancı kelime furyası’ bir yana, bu hususta birkaç örnek vereceğim:
İlân panolarında, “anaokulları”yla ilgili bir reklâmda şöyle deniliyor:
“İngilizce benim ikinci anadilim.”
Mes’ul, salâhiyetli ve ilgililere soruyorum: Var mı böyle bir ‘DİL’ meselesi?
“İkinci anadil” ne demektir?
“Anadil”, bir tane olmaz mı?
İngilizce veya başka bir dil, Türk çocuğunun niçin ve nasıl, anadili olsun?
Peki; nasıl bir Devlet anlayışıdır ki, Millî Eğitim’in mes’ulleri ile, diğer salâhiyetliler buna izin verirler?
Türk çocuğunun , TÜRKÇE’den başka dili var mıdır ki, ona, “ikinci anadili” telkin ve tavsiye ediliyor?
Sözünü edeceğim ikinci husus şudur:
2009 yılında umreye gitmek nasip oldu. Rahatsızlığım sebebiyle, doktorlar hac için müsaade etmemişlerdi. Gittiğim Medine ve Mekke şehirlerinde, bir tane olsun ‘uyarıcı’ Türkçe yazıya/tabelâya rastlamadım.
Hep, Arapça ve İngilizce!..
Burada çok şey vardır!..Birisi; hac ibâdeti için Arabistan’a giden Türkler’e saygısızlık, ve onları hiç yerine koymak; ikincisi, kuvvete/paraya teslim olup, onların dili olan İngilizce’yi her yerde söz sahibi yapmak!..
Neyin “dışgücünden” söz ediliyor, söyler misiniz?
Dost devlet, dindeş millet, böyle mi yapar!?
Kendi elinle/gafletinle ‘İngilizce’ye teslim olmuşsun, ondan sonra da mâsûm veya câhil halkı kandırıyorsun!.. Bırakınız şunu bunu, hani ‘dinkardeşliği’ nin verdiği öncelik, hani insanlık!..Yazık değil mi?
Üçüncü mes’eleyi arzedeyim:
Senelerdir, Samsun’daki “Amazon” ve “Amisos” istilâsını yazarım….Değişen hiçbir şey yoktur!..
Ne yazık ki, hâlâ bir muhatap bulmuş değilim, bulmam da mümkün görünmüyor!..
Hattâ; Samsun’da, beşyüz senelik Osmanlı-Türk eseri olan TAŞHAN’a, (mes’ul ve salâhiyetlilerin ifadeleriyle) altı milyon harcanarak yapılan tamirat (!) sonunda, niçin “ASANSÖR” yapıldığı hakkındaki yazımız bile karşılıksız kalmıştır!..
Bu Selçuklu-Osmanlı-Cumhuriyet şehrinde, takriben otuzar’dan altmış “Amazon ve Amisos” kelimesi işyerlerini doldurmuş ve yön tabelâlarında da resmî olarak kabul görmüşse, siz, bunları “dış güçlerin yaptığına” inanır mısınız?
Türk tarihi boyunca, Türkiye coğrafyasında, meselâ “Amazon Adası, Amazon Köyü, Amazon Kanalı veya Amisos Tepesi” diye ‘coğrafî bir isim’ biliyor musunuz?
Peki, dünyada, ilk olarak “cumhuriyet idâresi” kavramı ne zaman ortaya çıkmıştır ki, Samsun’da, “Amisos Cumhuriyeti” diye bir tâbir vardır?
Samsun demişken, bir-iki hususa daha temas etmeliyim:
Bu güzîde şehir, bir Selçuklu ve Osmanlı diyârı olmasının yanında, aynı zamanda, Millî Mücâdele’ye adım atılan bir Cumhuriyet şehirdir.
Bu şehrin sokaklarındaki yabancı kelime istilâsını bir an için bırakıyorum ve soruyorum:
Bâzı t(ı)ramvay (istasyonlarındaki değil), durakları’ndaki İngilizce sözler/kelimeler neyin nesidir, neyin ispatıdır, söyler misiniz?’
Siz; acaba, Amerika’da, F(ı)ransa’da veya Almanya’da, Türkler’in yoğun olarak bulunduğu bölgelerde/mıntıkalarda, bu Devletler’in kabul ettiği ‘anadili’ hâricinde bir isme rastlayabilir misiniz?
Meselâ; “Samsun museum” denilmiş, peki, bu ‘durağın esas adı olan ve Samsun için tarihî bir hüviyet taşıyan ve önem arzeden “Fener” ne olmuştur!!!??
Söyleyeyim: Kenara itilmiştir!..
Meselâ; F(ı)ransızca olan “Lojmanlar” durağının yerine İngilizcesi getirilmiş ve “Lodgings” olmuştur!..Hârika değil mi? F(ı)ransızcası gitmiş, İngilizcesi gelmiştir!!!
Zamanında, “Opera Durağı”nın yerine, “Büyük Câmi Durağı” olmasını teklif eden kişi benim.
Bilinmelidir ki; “Opera”, “Atatürk Kültür Merkezi”nin içindedir. Oraya isim konacaksa ve “Büyük Câmi Durağı” denmeyecekse, “Atatürk Kültür Merkezi Durağı denmelidir” diye de yazmıştım. Birinci teklifim kabul gördü ve “Büyük Câmi Durağı” denildi.
Hattâ; “ burası, tarih boyunca, “Büyük Câmi Durağı” diye anılmaktadır.”demişim.
Şimdi, onu, hem “Opera” ve hem de “Great Mosque” diye değiştirmenin ne mânası vardır? Neyi ispata çalışıyorsunuz? Amerikalılar’ın veya İngilizler’in sizi alkışlamasını mı bekliyorsunuz?
Bir başka bakışla ise, “Büyük Câmi” demek, ‘Samsun’ demektir!!!
Tabiîdir ki; bütün ‘durakları’ gezmem ve tedkik etmem hem mümkün değil, hem de ‘vazifem’ değildir.
Meselâ; “Gençlik Parkı”nın İngilizcesi/Amerikancası “Gençlik Park’ MIDIR?
Dikkat buyurun: “Gençlik PARK”…Yâni, İngilizce söylenişinde (ı) harfi yoktur!..
“Gar (Gare)”, zâten F(ı)ransızca’dır ve “büyük t(i)ren istasyonu” demektir. Bunu, iki yabancı kelimeyle, “Train Station”la açıklamak nasıl bir anlayıştır?
Sonra…
Niçin, Türkçe bir kelime olan ‘DURAK’ değil de, “İSTASYON” deniliyor?
Meselâ: “The next station is Fener”; “BİR sonraki istasyon, FENER’dir” demek midir?
Bu İngilizce cümlede (BİR) kelimesi nerededir?
“Next (nekst)”, “Gelecek; en yakın; ertesi; sonraki; öteki; önümüzdeki; bitişik; yanında; bundan sonra” (Bknz. Büyük Sözlük/İngilizce Türkçe, Milliyet Yayını 1990, Sf. 224) demektir.
Son bir husus ise, şudur:
20 Mayıs 2024 tarihinde, Samsunspor-Fenerbahçe maçını televizyonda seyrettim. S(ı)porun, hemen hemen her çeşidini seven, birkaçını yapan ve tavsiye eden biriyim..
Samsunspor antrenörünün formasının arkasındaki yazıyı görünce, içim burkuldu.
Neymiş!..
”KING OF THE NORTH”
Çocuklarımızın ve gençlerimizin sokaklarda giydikleri ‘tişörtlerin’ önünde ve arkasında yazılan yabancı kelimeler içimizi sızlatırken, şimdi de, resmî bir kuruluşun ‘tişörtünde” İngilizce bir yazı…
Peki; niçin Türkçe’sini yazmıyorsunuz?
Onu yazmak ayıp MI?
Çok merak ediyorum: T(ı)ramvay duraklarının isimlerini hem yazılı ve hem de sesli olarak İngilizce söylemenin veya antrenörün giydiği elbiseye İngilizce yazmanın mânası nedir?
Bu durum, Tanzimat’tan beri süregelen ‘kültür bozulmasının” hatta “kültür tahribatının” devamından başka bir şey değildir!..
Peki; TÜRKÇE olarak, “KUZEYİN K(I)RALI” diye yazsanız, size bir şey diyen mi olurdu?!
Tabiî ki, olurdu:
Siz, hiç, Türk tarihinde, “k(ı)rallık) duydunuz mu?
Niçin “k(ı)ral”?
“Binmişiz bir alâmete, gidiyoruz kıyâmete” tâbiri, bilmem ki, buna uygun mudur?!.