Biz Müslüman Türk'üz. Bizi, gelecek asırlarda yine biz olarak temsil edebilecek güçlü kadrolara muhtacız. (Seyyid Ahmed ARVASİ)
İnsani düşüncenin ürünü olarak ortaya çıkan bütün fikir akımları aydın düşüncenin ürünüdürler. Aydınlar, kavramları olması gerektiği gibi ortaya çıkaran ve toplumun geniş kesimlerini de bu kavramlar etrafında birleştirmektedir. Tarihsel süreç içerisinde önemli tartışmalar etrafında ele alınan sosyal kavramlar, toplumsal gerçeklikle örtüştüğü oranda tutarlılık gösterir ve devamlı hale gelir. Ancak aydın olarak ele alınan kavramların bile kendi içerisinde tartışılabildiği ve farklı bakış açıları ile ele alındığı da görülmektedir.
Özelikle Batı merkezli olarak ortaya atılan ve birçoğu modernleşme sürecinin ürünü olarak ortaya çıkan kavramların her biri üzerinde tam bir uzlaşı sağlanmamıştır. Çünkü her toplumun ve o toplum içerisinde yetişen aydın kesimin kavramları kendi bakış açısından ele aldığından dolayı kavramlar arasında tam bir uzlaşı sağlanamamaktadır. Bu da aydın kitlenin bakış açısından kaynaklanmaktadır. Ancak hangi açıdan ele alırsak alalım, berrak ve düşünen bir zihni çalışma için ona uygun sosyal ortamın olması gerekir. Her kavram, süreç içerisinde gelişmekte, değişmekte ve anlam olarak çok farklı kesimleri farklı açılardan etkilemektedir.
Kavramlar üzerinden toplum inşasına çalışan aydın, büyük kitleleri de bu kavramlar etrafında hareket etmeye zorlar. Çünkü toplum için iyi olan, doğru olan, güzel olan aydın kişinin ürettiği düşüncedir. Büyük kitleler kavramın ne olduğunu bilmeseler bile, o kavram etrafında hayatını şekillendirebilir. Bu kavramlar aydınlar tarafından ortaya atılır ve siyasiler tarafından da bir organizasyon ve mefkure haline getirilir.
Aydınlanma sonrasında ulus devlet kavramlarına paralel olarak ele alınan Milliyetçilik, aydın düşüncenin bir ürünü olarak modernleşmeyle birlikte gündeme gelen bir kavramdır. Topluma bir kimlik ve şuur kazandıran milliyetçilik kavramının aydınlar tarafından ele alınmaktadır. Milliyetçilik, özelikle Aydınlanma ile birlikte Batı toplumlarında kilisenin toplum hayatındaki etkisinin azalması ve kolektif şuuru geliştirmesi açısından aydın kitlenin başvurduğu ve yönetim erkinin de sımsıkı sarıldığı bir sosyal kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Dinin toplum hayatındaki birleştirici unsuru, bazı batılı aydınların da ifade ettiği gibi bir nevi seküler bir dini anlayış olarak milliyetçiliği gördüler. Bu anlayış, batı toplumlarında ve modernleşme sürecine giren her toplumda farklı şekillerde ele alınmıştır. Dilin, ırkın, vatanın ve milletin öne çıktığı milliyetçilik anlayışlarına bağlı olarak her toplum kendi kolektif şuurunu geliştirmeye çalışmıştır. Bugün Batı toplumlarında herhangi bir milleti millet yapan unsurları bu anlayış çerçevesinde ele alıp değerlendirebiliriz. Burada her milletin kendi tarihsel v sosyolojik yapısına uygun olarak milliyetçiliği ele almıştır. Bu anlayışlar dışarıda kalanlar için itici olan kimi yerde Nazizim, kimi yer de Faşizm olarak ortaya çıkan ama bu kavramların ortaya çıktığı yerlerde büyük bir sempati ile ele alınmaktadır. Bunun nedeni ise her toplumun kendi sosyal gerçekliği içerisinde ortaya çıkan düşüncelere, büyük adamlara ve sosyal yapılara önem vermesinden kaynaklanmaktadır. Bugün bir Rus veya Yahudi için Hitler ve onun düşüncesi etrafında birleşenlere olumsuz yaklaşanlara karşı, bir Alman için Hitler sempati beslenen ve onun için gurur duyulan bir şahsiyettir. Birinde insanlığa karşı önemli suçlar işlemiş birisi olarak görülürken, diğerinde bir kahraman olarak ele alınmaktadır. Çünkü milliyetçiliğin gereği olarak ortaya kolektif bilinç kişinin kolektif kimliğe uygun davranmasını gerektirmektedir.
Doğu toplumlarında ve özellikle Türkler arasında milliyetçilik, Batıdaki gibi modernleşme sürecinin ürünü olarak ortaya çıkan bir kavram değildir. Ancak Türk Milliyetçiliği de, batıdaki modernleşmeye paralel olarak ele alınış biçimlerinde farklılıklar oluşturmuştur. Bu bakış açısına göre, milliyetçiliği, modern bir formasyon etrafında ele alanlar olduğu gibi, tarihsel süreç ve sosyolojik olarak gelişen bir kavram olarak da ele alınmaktadır. Bunlar içerisinde hangisi tutarlı ve toplumun geniş kesimlerini de bu kavram etrafında birleştiren yani kolektif şuur oluşturan bir kavramdır? Batı toplumlarında milli yapıları oluşturan bilinç altı süreçlerin işletilmesi, tarihsel olarak çok daha eskilere götürme eğilimi vardır. Çünkü milliyetçilik düşüncesi, kaynağını milletin tarihinden almaktadır. Türk Milliyetçiliği de, Türk tarihinden beslenmektedir. Türk toplumu ise, ne İslamiyet sonrası ne de modernleşmeyle birlikte ortaya çıkmış yeni bir toplum değildir. Türk tarihi olarak ele alınan ise, bilinen en eski tarihi bilgilerden bugüne kadar uzanan bir süreci ifade etmektedir. Türklerin bütün tarihsel süreci göz önüne alındığında Türk aydının milliyetçilik düşüncesi de bu akış içerisinde ele alınıp değerlendirilmektedir. Gerek İslamiyet öncesi, gerek İslamiyet sonrası ve gerekse modernleşme süreci olarak ele aldığımız günümüz sürecini ele alalım, milliyetçilik düşüncesinde buna paralel olarak bir bütünlük ve sahiplik duygusunu içinde barındırmaktadır. Milliyetçilik, bir milletin sahip olduğu tarihe ait hiçbir dönemi reddedemez. Çünkü milliyetçilik düşüncesi, milletin tarihine sahip çıkmayı gerektirir. Ancak Türk Milliyetçiliği batı ve doğu toplumlarındaki gibi salt bir sahiplik ve korunma ve çatışma duygusu olarak ele alınmamıştır. Türk Milliyetçiliği, Türk aydınları tarafından bir mensubiyet şuuru ve mensubu olduğun millete karşı bir sevgi olarak ele alınmıştır. Türk olmayanlara karşı düşmanca bir üslup gelişmemiştir. Bu da özellikle İslamiyet sonrası dönem olarak ifade ettiğimiz dönemde, Türk kavramının sadece bir millet kavramı olarak değil, aynı zamanda dini bir kavram olarak da ele alınmasından kaynaklandığını söyleyebiliriz. Bugün özellikle Batı Trakya’da yani Balkanlarda, Türk kimliği aynı zamanda dini bir kavram olarak kullanılmaktadır. Türklerin geçirdiği devlet tecrübesi ve onun gerektirdiği insan anlayışında gayri Müslim olmak bile Türk gibi davranmaya engel değildir. bu açıdan Türk Milliyetçiliği, batıdaki gibi olmak ya da olmamak şeklinde ele alınmamıştır. Bir kişi ya Almandır ya da değildir. Fransız Fransızdır, İngiliz İngilizdir, Türk Türktür, ya Araptır ya da değildir…Ancak Türk Milliyetçiliğini ele alan aydınların ortaya koyduğu anlayışa bakıldığında Türk doğmak ve Türk olmak gibi bir anlayışın olduğu görülür. Mehmet Akif Ersoy gibi, Sokullu gibi, Seyyid Ahmet Arvasi gibi Türk Milliyetçiliği açısından örnek olarak gösterilen şahsiyetlerdir. Buna benzer örnekleri Batı toplumlarında veya Arap toplumunda göstermek kolay değildir. Bu açıdan Türk Milliyetçiliği, tamamen bir mensubiyet şuuru etrafında ele alınmıştır.
Bu sosyal anlayıştan farklı olarak Türkiye’de meseleyi sadece bir tek bakış açısından ele alan yaklaşımlar da bulunmaktadır. Meseleyi, etnik, dini, dil, vatan veya coğrafi farklılıklara bağlı olarak ele alanlar da bulunmaktadır. Etnik mesele olarak ele alanların Türk kavramını da etnik bir kavram olarak değerlendirmektedir. Özellikle günümüzün siyasi yöneticileri de bu söylemleri kabullenmiş durumdadır. Meseleyi dini açıdan ele alanların milliyetçiliğe yaklaşımı ırkçılık olarak ele alınmaktadır. Bu bir tercih meselesi değildir ve bu anlayış dini hayata uygun değildir esasında ele alınmaktadır. Meseleyi dil olarak ele alanlar da salt bir kimlik göstergesi olarak görmektedir. Türkçe konuşan Türk, Kürtçe konuşan Kürt’tür gibi bir anlayışa sahiptir. Vatan kavramı etrafında meseleyi ele alanlar ise daha çok vatandaşlık bağı etrafında içinde yaşadıkları vatan parçasında bütün insanları birlikte görmeye çalışan bir anlayıştır.
Halbuki Türk Milliyetçiliği, Türk’ü Türk yapan bütün unsurları birlikte değerlendirmeyi gerektirir. Bu açından Türk’ün dili, dini, kültürü, vatanı, bayrağı, devleti gibi bütün unsurlar birlikte değerlendirilir ve bu bütünlük içerisinde sahip olunan şuura göre Milliyetçi olunur. Bu anlayışa göre Türk Milliyetçiliği ırkçılık değildir. Her milli yapıların varlığını kabul eder ve buna da saygı duyar. Ancak etnik yapıların milli yapılar etrafında ele alınan bölücü yaklaşımları ise milli menfaatler açısından reddeder. Çünkü bu anlayış, sosyolojik bir vaka olan millet anlayışına uygun olmadığını ortaya koymaktadır. Milliyetçiler, etnik ve milli kimlikleri kabul etmeyen anlayışa çanak tutan dini söylemleri de aynı bölücülük hassasiyeti içerisinde ele alır ve değerlendirir.
Bu yüzden bugün Türkiye’de Türk Milliyetçileri ile ulusalcılar arasında, Türk Milliyetçileri ile İslamcılar arasında sosyal kavramları ele alınışında farklılıklar bulunmaktadır. Bunlardan hangisi sosyolojik gerçekliğe uygun denirse, tabiî ki tarihsel sürecin ürünü olan insan ve toplum anlayışının bir ürünü olarak Türk Milliyetçiliğidir. Buna göre Türk Milliyetçiliği, ötekileştirici değil, bütünleştiricidir. Seyyid Ahmed Arvasi Hocanın tabiriyle bir kişi hem Türk Milliyetçisi, hem milliyetçi, hem mukaddesatçı hem de medenidir. Türk Milliyetçisi bir aydın bu yaklaşımları birbirinin zıttı olarak görmez. Buna göre Türk Milliyetçileri için tarih bir bölümü değil, Türk tarihinin bütünü önemlidir.
Bugün kendini tanımayan, bilmeyen, aydın olmayan, aydın desteğinden mahrum siyasilerin ortaya koyduğu anlayışa uygun olarak bir kimlik karmaşası ortaya çıkmıştır. Ancak daha önceki yazılarımızda da bahsettiğimiz gibi su akar mecrasını bulur. Türk Milleti yaşadığı sürece, Türk Milliyetçiliği düşüncesi de yaşamaya devam edecektir. Yozlaşmaya ve kavramlardaki karmaşıklık ve tutarsızlığa rağmen, Türk Milliyetçiliği, Türk Milliyetçisi aydın kitlenin elinde Türk tarihindeki bu bütünlüğe ve sosyolojik gerçekliğe uygun olarak yükselmeye devam edecektir. Buna katkı sağlayan aydın ve idareciler birer kahraman olarak nesilden nesle aktarılırken, bu anlayışı reddeden kendini bilmezler ise hain olarak anılacaktır.
Türk Milliyetçiliği ülküsü Türk Milleti var olduğu sürece devam edecektir. Bu ülkünün devamı ve yükselmesi de Türk Milliyetçisi aydınların sayesinde mümkün olacaktır. Kendini, toplumu, tarihini ve kültürünü bilen aklı başında her aydının yapması gereken iş bellidir. Ziya Gökalp’in tabiriyle halka doğru giden bir aydın anlayışı ile doğru bilgiyi topluma aktarmak her Türk Milliyetçisi aydının ana görevidir. Özellikle kavramların doğru kullanması konusunda aydınların hassas olması gerekir. Türk Milliyetçiliği, milliyetçilik gibi kavramlarda Türk tarihinin bütünü etrafında meseleleri ele alarak değerlendirebiliriz. Bu bütünlüğü göremeyenlerin aydın olarak milleti aydınlatması, hele hele siyasi olarak millete yön vermeye çalışması bir millet açısından büyük bir talihsizliktir. Bilge Kağan, taşlara kazıdığı kitabesinde, bu durumu kağanlı millettim, hani kağanım nerede sözü ile tarif etmektedir.
Aydınlar, ele aldığı sosyal kavramları tarihsel bütünlüğe ve sosyolojik gerçekliğe uygun olarak kullanması kolektif bilinç ve şuurun geliştirilmesi açısından gereklidir. Türk Milleti ve Türk Milliyetçiliği açısından bunu başarabilen aydın ve siyasiler hem Türk Milletine, hem İslam Alemine, hem de insanlığa önemli katkılar sağlayacaktır. Çünkü Türk Milliyetçiliği, hem milli, hem dini hem de medeni anlayışları bütünleştiren ve temsil eden bir anlayışa sahiptir.