Çocuğu tanımak, tarihi, medeniyeti, kültürü tanımak kadar güçtür.
Bunun için çocuğun yetişmesinden başka bir şey olmayan eğitim
insanın kendisi için yeryüzünde yaptığı işlerden en büyüğüdür.
Hilmi Ziya ÜLKEN
Hafta sonu eğitim ile ilgili yeni bir karar daha alındı. Bu karara göre TEOG denilen liselere geçiş sınav sisteminin yerine yeni bir model ortaya konuldu. Yeni modelin bile hala kendi içinde birçok bilinmeyeni olmasına rağmen yeni sistemle ilgili ipuçları verilmeye başlandı. Verilen ipuçlarına göre yeni sınav sisteminde nitelikli okullar belirlenecek ve sınavlar bu okullara geçiş için yapılacağı belirtildi. Sınav sistemi ile yerleşemeyen öğrenciler de adrese kayıt sistemi içerisinde evlerine en yakın okullara yerleşebileceği belirtildi. Bütün bunlar açıklanırken, nitelikli okul tartışmaları Mayıs ayına bırakıldı.
Eğitim tartışmaları, eğitim ile ilgili yaklaşımlar her devletin ana hususlarından birisidir. Bir toplumun geleceğinin şekillenmesinde eğitim ve eğitim sisteminin belirleyici bir rolü bulunmaktadır. Dolayısıyla bir toplumun geleceğini belirleyen en önemli alan olan eğitimin, kontrollü, planlı ve amaca hizmet edecek şekilde ele alınması gerekir.
Eğitim, ailede başlayan ve okulla devam eden süreç içerisinde değerler, sosyalleşme, akademik, meslekî ve kültürel gelişimlerin birlikte ele alındığı çok yönlü bir süreci ifade etmektedir. Eğitim, toplumu normalleştiren, tarih, kültür ve medeniyet anlamında geçmiş ve gelecek arasında bağ kurmayı sağlayan ana hususları da içerisinde barındırır. Dolayısıyla eğitim sistemleri, bir toplum için eğitim ihmale gelemeyecek kadar önemlidir.
Eğitim sistemlerinin içinde toplumların sosyal yaşantılarının da karşılığını görmek mümkündür. Dolayısıyla her toplumun eğitim ve eğitim sistemlerine ilişkin ortaya koydukları arasında farklılık olması doğaldır. Tarih, coğrafya ve kültürel birikimler eğitim sisteminin şekillenmesinde etkilidir. Ancak eğitim süreçleri, dinamiktir. İnsan ve toplumların zaman içerisindeki değişimlerinden muhakkak etkilenmektedir. Özellikle teknolojik gelişmelerle beraber ortaya çıkan yeni anlayışlar karşısında eğitim sistemlerinin uyarlanabilir esnekliğe sahip olması gerekir. Değerlerin muhafazası için koruyucu kalkan, yeni anlayışların uyarlanması içinde uygulanabilir hale gelebilmesi için eğitim ve eğitim sistemlerin belirleyici rolü bulunmaktadır.
Bugün Türkiye’de eğitim sistemleri hükümetlere hatta bakanlara göre bile değişebilmektedir. Ancak eğitim sistemleri geleneğin ürünüdürler. Bu anlamda eğitim sistemleri uzun soluklu bir süreci ifade eder ve genel olarak devlet politikası olarak görülür. Eğitim sistemi içerisinde meydana gelen problemlerin ana sebepleri olarak, gelenek ve modernleşme tartışmalarının hala devam ettiği, meselelerin ideolojik formatta ele alınıp ona göre eğitimle birlikte toplumun şekillendirilmek istendiğini görebiliriz. Halbuki eğitimin arka planında binlerce yıllık tarihi tecrübeler bulunmaktadır. Bu birikim göz ardı edildiğinde, ortaya konulan her yeni uygulamanın başarısızlıkla sonuçlanması muhtemeldir.
Eğitim sistemi, üç temel alanla doğrudan ilişkilidir. Sosyoloji, psikoloji ve pedagoji alanlarıdır. Bütün gelişmiş toplumların eğitim sistemlerinin sosyolojik arka planı vardır. Çünkü tarihin, coğrafyanın, örf, adet ve geleneklerin, kültürel değerlerin eğitim sistemi ile doğrudan ilişkisi vardır. Her bireyin gelişimi ve özellikleri açısından farklı ve tek olması, eğitim sistemlerinin bireye özel olarak da katkı sağlayacak şekilde ele alınmasını gerektirir. Dolayısıyla psikoloji ilmiyle de doğrudan ilgisi bulunmaktadır. Tabiki bütün bunların yanında eğitimin teknik boyutunu içerisinde barındıran pedagoji ilmiyle meselenin ele alınıp değerlendirilmesi önemlidir.
Bugün eğitim adına ortaya konulan bütün uygulamaları değerlendirdiğimizde sosyolojik, psikolojik ve pedagojik olarak meselenin ele alınmasından ziyade siyasi ve ideolojik beklentilerle ele alındığını görmekteyiz. Bunun sonucu olarak da eğitim sistemine giren ve çıkan insan profillerine bakıldığında meselenin boyutu daha anlaşılır hale gelmektedir.
Diğer taraftan sınavlar, yönlendirme, fırsat eşitliği, geleceğe yönelik planlamalar göz önüne alındığında ortaya konulan uygulamalara bakıldığında son on beş yıl içerisinde altı defa bakan, sınav sistemi ve eğitimde yeni anlayışlar adı altında yeni uygulamalar ortaya konulduğunu görüyoruz. Başta veliler olmak üzere öğrenciler geleceğe yönelik bir plan ve yönlendirme çalışmasını sağlıklı bir şekilde yapamamaktadır. Bütün bunların yanında meslekî ve akademik gelişiminde kendi içindeki tutarsızlıkları eklenince ortaya eğitim içinde bir kaotik durum çıkmaktadır. Ve maalesef bugün Türk eğitim sistemi yap boz tahtasına dönmüştür.
Dini ve değerler eğitimi erken yaş dilimlerinde verildiğinde kalıcı ve etkili olabilmektedir. Bugün fırsat ve imkânlar farklı şekillerde hükümet ve belli zihniyet için ortaya çıkınca, ortaya konulan uygulama ve anlayışlar da ona göre değişebilmektedir. 28 Şubat süreciyle meslek liselerinin önü kapatıldı; yeni düzende de özellikle imam hatip okullarının önü açıldı. Elbette Türk toplumu değerlerini, dinini ve kültürel birikimlerini öğrensin, yaşasın ve geleceğe doğru bir şekilde taşısın. Ancak uygulamaların pedagojik bir karşılığı olmadığı için farklı problemler ortaya çıkmaktadır. Mesele ideolojik ise bile, meselenin ilmi bir karşılığının olması gerekirdi. Bugün her yere imam hatip lisesi açmak yerine, mesleki okulların niteliğini -ki bunlar içerisinde imam hatipler de vardır- artırmak gerekmekteydi. Değerler ve dini eğitim, genel itibariyle 7-12 yaş arasında etkili olabilmektedir. 12 yaş ve üzerinde verilen dini eğitim, değerlerden yoksun olarak verilmekte ve sonrasında farklı problemleri de beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla bu anlamda her yere imam hatip açmak yerine, ilkokulları gerekli öğretmen ve donanım açısından geliştirildiğinde ilkokul kısmı değerler ve dini eğitim açısından daha uygun olabilirdi. Dolayısıyla lise kısmı tamamen, meslekî ve akademik gelişimi destekleyecek şekilde ele alınabilirdi. Ancak mesele toplumsal tepkileri azaltıp, fırsatları kullanma meselesidir. Dün öyle, bugün böyle…
Meselelerin hangi boyutunu ele alırsak alalım, aynı bakış açısıyla karşılaştığımız için, çözümü de maalesef bu zihniyette aramak mümkün değildir. Önce zihniyeti düzeltmek, sonra meseleleri sosyolojik, psikolojik ve pedagojik olarak ilmi esaslar üzerinden ele almak, sonrasında da buna uygun yöntemleri uzun soluklu takip edebilmek gerekir. Bunun için de meseleler hükümetlerin ve bakanların değil, devletin resmi politikası haline gelmesi gerekir.