Sanat düşünebilen gerçeği görebilen toplumu anlayabilen insanların işidir. Tolstoy
Söz ile davranış arasında tutarlılık olması gerekir. Bizim toplumumuzda davranış, sözden önce gelmektedir. Sözün kıymetlisi, davranışta kendisini nasıl gösterdiğiyle ilişkilidir.
Osmanlı’nın son dönemlerinde kullanılan kavramlardan birisi, "imamın dediğini yap, yaptığını yapma" anlayışı günümüz toplumumuzda kabul görmeye başladığını görüyoruz.
Sözün hikmetlisi, sözün doğrusu, sözün tesirlisi, sözün inandırıcılığı gibi söze ilişkin kıymetlerin her biri sözü söyleyenin yaşantı ve davranışlarının birer karşılığı olarak görülmektedir.
İtibar sahibi olmak farklı, itimat edilen olmak farklıdır. İtimat, itibardan sonra gelir. Hepsi güven ilişkisiyle birlikte gelişmektedir. Sözün güvenirliği, sözü söyleyenin güvenirliğine bağlıdır.
Söz ve davranış, anlık değildir. Geçirilen yaşantılarla bağlantılı olarak düşünülmektedir. Dolayısıyla söz ve davranışı anlamlı hale getiren geçmiş ve anın bir birlikte ele alınmasıdır.
Bizim kültürümüzde söz, sadece söylenmek için değildir. Onun ötesinde içerisinde samimiyet ölçüsünü de barındırmak zorundadır. Samimiyetin ölçüsü nedir diye baktığımızda, öncelikli olarak sözün tutarlılığıdır. Söylenen ile daha öncekiler arasında tutarlılıklar bulunmasıdır.
Düşüncesi değişmek, hakikat yolunda yeni şeyler bulmak, hayat akışımızdaki yeni durumlar sözün değerini değiştirmez. Sözün kıymetlisi, ilme dayalı olmasıdır. Bizim kültürümüz, âlim olana değil, amil olana daha çok itibar eder. Yani bildiğini yaşamanın önemi vardır. Bir de sözün tesirli olanı, davranışta kendisini göstermesidir.
Söz, kültür ve dolayısıyla değerle ilişkili olduğunda anlamlı hale gelmektedir. Değer üreten, değer aktaran, değer katan hale geldiğinde tesirli olmaktadır.
Sözlerdeki tutarsızlıklar, davranışa aksetmeyen sözler ile kitleleri yönlendirmeye çalışanların durumunu nasıl izah edebiliriz? İzah edilecek bir şey yok… Durum da ortada… Sözün hikmetlisine itibar edilmediği toplumlarda, düzen kaotik olmaya mahkûmdur. Çünkü söz, kültür ve değer ekseninde işlemektedir. Söz ve davranış arasındaki tutarlılığın kaybolduğu bizim gibi toplumlarda yozlaşma da kendiliğinden gelmektedir. Bunu toplumun birçok kesiminde de görmek mümkündür. Bugün toplum içerisinde güven problemi, gelecek kaygısı, belirsizlikler fazlasıyla vardır. Siyasilerden medyaya, eğitim sisteminden adalet anlayışına kadar ve toplumun hemen her biriminde sözü kıymetsiz hale getiren uygulamalara şahit oluyoruz. Bunun baş mimarları da şüphesiz siyasiler olduğunu görüyoruz.
Dün dündür, bugün bugündür anlayışı her kesimi sarmış. Dün söylenenler unutulmuş, yeni sözler hikmet vesilesi olacak gibi bir algı oluşturulmuş… Bunun neresini nasıl izah edelim? Sadece eğitim sistemindeki uygulamalara ve konuşulanlara bakınca bile meselenin ne olduğu, nasıl olduğu net olarak ortaya çıkıyor.
Söz, batı toplumları için kıymetlidir. Davranıştan ziyade, sözün önemi vardır. Sözde hikmet aranır, davranışın nasıl olduğu önemli değildir. Ancak kültür ve değerler tutarlılık gösterir. Batı toplumu bu anlamda kendi içinde tutarlıdır. Çünkü söz üzerine bina edilmiş bir kültürden bahsediyoruz. Hâlbuki bizim kültür ve değerlerimiz davranış üzerine bina edilmiştir.
Bütün bunlar yaşanırken, yozlaşmanın başta siyasiler olmak üzere birçok alanda kendisini gösterirken, bizler nasıl kendimizi muhafaza edeceğiz, geleceğe nasıl umutla bakabileceğiz? Bunun en etkili yollarından birisi ilim ve sanat ile birlikte meşgul olmaktan geçmektedir. İlim ve sanat birlikte olmadığında, meselelerin görünen ve görünmeyenleri arasındaki bütünlük kaybolmaktadır. Bugün bütün bu yozlaşmaya sebep olanların akıl ve iman arasındaki dengeyi kaybetmiş, ilim ve sanat arasındaki ilişkinin önemini bilmeyenlerde görmek gerekir. Sanat, sadece görsel ve ruha hitap eden bir şey değildir. İnsanın ilmine derinlik katan, sözünü kıymetlendiren, bizi davranışlarımıza yönlendiren hususları içerisinde barındırır. Çocuklarınıza, ilim ve sanatı birlikte öğrenmeleri ve yürütebilmeleri noktasında destek olmak gerekir. Çünkü bizim medeniyetimizde mükemmeli arayış vardır. Bu mükemmelliğin estetik bir karşılığı vardır. Daha önceki yazılarımızda da ifade ettiğimiz gibi, medeniyet estetik üzerine kuruludur. Mükemmele ulaşmak için ihtiyacımız olan şey ilmi seviye ve sanat anlayışındaki derinliktir.
Medeniyetimizi davranışlar üzerine inşa edebilmek için, ilim ve sanatla birlikte uğraşan nesiller yetiştirmek zorundayız. Eğitim anlayışını da bu çerçevede tekrar düşünmek gerekir. Ve çocuklarımızın ihtiyacı olan şeyler aslında sınavlar değildir. Çocukların ve dahi toplumun asıl ihtiyacı da sanattır. Yozlaşmanın sebebini ve yozlaşmadan kurtulmanın yollarını da burada aramak lazımdır.