Kırk yıl boyunca öğretmenlik yaptım.
Okula, mabede gider gibi gittim.
Hiçbir derse abdestsiz girmedim!..
Nurettin TOPÇU
Sosyolojide toplum, bireyin çokluğu anlamında kullanılmaz. Çünkü toplum kavramı, sosyoloji literatüründe soyut bir kavram olarak ortaya çıkmaktadır. Sosyal bilimlerde, soyut ve nitel özelikler somut ve nicel hale getirildiğinde anlamlı hale gelmektedir. Bu anlamda da sosyal bilimlerde her soyut kavramı, somutlaştıracak farklı kavramlara ihtiyaç vardır. İşte, toplum kavramı da, sosyal bilimler içerisinde ele alınan ve somut göstergelerle anlamlı hale gelebilecek bir kavramdır.
Toplumu meydana getiren ve toplum olduğunu belirten belli özellikler vardır. Soyut bir kavram olarak gözüken toplum kavramı, kültür kavramı ile ilişkilendirilerek somut hale getirilmeye çalışılır. Dolayısıyla her toplumun belirli bir kültürü vardır. Bu kültürel özeliklere bakılarak toplumlar tarif edilir. Kültür araştırmaları bu anlamda da, toplumları tasvir etmeye yarar.
Kültür kavramı ise, sosyolojideki en karmaşık kavramlardan birisidir. Çünkü üzerinde uzlaşılmış bir tanımı yoktur. Ancak kültür tanımları üzerinden bir kategorilendirme yapılabilmektedir. Buna göre hangi kültür tanımına ilişkin kategoriyi ele alırsak alalım, kültür tanımı, toplum veya sosyal gruplar arasında benzerlik ve farklılıklara vurgu vardır. Bu anlamda da kültür, insanların kolektif yaşantılarının bir ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır.
Her toplum, sahip olduğu kültürel birikimin devam etmesi eğilimindedir. Kültürel unsurlara yönelik değişimler, toplumun geneli tarafından hoş karşılanmaz. Ancak toplum dinamik bir varlıktır ve kültür de zamana göre değişebilmektedir. Kültür unsurlarında meydana gelen değişimin en önemli itici gücü ise, insanlarda bulunan merak duygusudur. İnsanın madde ile olan ilişkisinde meydana gelen yeni meraklar, farklı, değişen ve dönüşen maddi unsurlarla karşımıza çıkmaktadır. Bütün bu değişimler, yani bireyin maddi hayatında meydana gelen değişimler, bireyin ve toplumun zaman içindeki manevi hayatını da etkilemekte ve değiştirmektedir. Kültür de, zaman içerisinde, insan ömrüyle değişimin boyutu anlaşılamasa bile, değişmektedir. Çünkü eski alışkanlıklar, yeni durumlarla karşılaştığında, ortaya çıkan senteze bağlı olarak yeni davranış şekilleri ortaya çıkmaktadır. Kültür değişimleri de bir nevi eski ile yeni unsurların izdivacı ile yeni anlayışlar, yaklaşımlar ve alışkanlıklar meydana gelmektedir.
Her toplumun kültür hayatında meydana gelebilecek değişimler ve sahip olunan alışkanlıklara ilişkin olarak yeni nesillere aktarılması söz konusudur. Bu yönüyle kültür konusu ele alındığında, toplumlar, kültürel birikimleri, gelecek kuşaklara taşıma eğilimindedir. Bu eğilimden dolayı, farklı yöntemler geliştirmektedir. Bunları informal ve formal eğitim süreçleri içerisinde ele alabiliriz. İnformal olarak ele aldığımız, örf, adet ve geleneklerin başta aile ortamı olmak üzere, yakın çevreden uzağa doğru bir yönlendirme ve terbiye sistemiyle bireye ve topluma yönelik bir baskı söz konusudur. Bu baskı sayesinde de yeni nesil kuşaklar, kültürel birikimlere sahip olurlar. Sahip olduğu birikimleri içselleştirir ve davranışlar halinde kendisini göstermeye başlar. Kültür aktarımının formal tarafına bakıldığında da, eğitim sistemi ve okul devreye girmektedir. Okul öğrencinin sadece akademik ve sosyal gelişimine katkı sağlayan bir yer değildir. Aynı zamanda, aile içerisinde öğrenilen ve davranış haline getirilen kültür kalıplarına ek olarak, toplumu normalleştiren, birbirine benzeştiren, birlik olma duygusunu kazandırmaktadır. Bir toplumun eğitim sistemi içerisine giren bir çocuktan beklenen de, toplumun somut göstergeleri olan kültür unsurlarına şuurlu bir şekilde sahip çıkması ve bu hayatının bir parçası haline getirmesidir. Bu anlamda da eğitim sistemlerinin, toplumu bütünleştiren, birleştiren, bir arada tutmaya yarayan, ortak özelikleri geliştiren tarafı bulunmaktadır. Bir toplumun içtimaî hayatının uzantıları olan dini, siyasi, hukuki, iktisadi ve eğitim hayatının şekillenmesinde ailenin ve eğitim kurumlarının önemli bir yeri vardır. Aile de bir sosyal yapı ise ve içinde bulunan toplumdan etkilenerek gelişen, değişen ve toplumla bütünleşmeye yarayan en önemli yapı taşı olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla gelişmiş bütün toplumlarda aile kurumunu oluşturan bireyler de dâhil olmak üzere, formal eğitim sistemlerinin içerisinden geçmektedir.
Günümüz Türkiye koşulları göz önüne alındığında, aileden ve eğitim kurumlarından beklenen de toplumu normalleştiren, kültürel olarak da birbirine benzeştirmesidir. Ancak bugün gelinen noktada, meselelerin sosyolojik kısımları göz ardı edilmiştir. Türkiye’de bölgesel farklılıkların arttığı, şiddetin giderek tırmandığı, madde kullanımının arttığı, akademik başarıların giderek düştüğü, tarih ve gelecek konusunda bilgi sahibi olmayan, boş zaman etkinliklerini verimli bir şekilde kullanamayan, kitap okuma alışkanlığı kazandıramayan… bir eğitim sistemi ile karşı karşıyayız.
Eğitimde meydana gelen bu problemler, hem aile ortamını bozmakta hem de mevcut eğitim sistemine dâhil olan nitelikli öğrencilerin azalmasına sebep olmaktadır. Niteliğin azaldığı yerde de sağlıklı, huzurlu, güçlü bir geleceği hayal etmek zordur.