Umran rüzgarı döndü.
İbni Haldun
Üzerinde düşünülmesi ve konuşulması gereken o kadar çok konu var ki, ancak gündelik siyasi problemler nedeniyle asıl meseleler arka plana itilmektedir. Asıl meseleler dediklerimiz de, çoğu zaman güçlü olunca, iktidar olunca çözülecekmiş gibi bir algı oluşturulmuştur. Bunun en önemli sebebi de, insanların ideolojik bir siyasi hareket olarak meselelere yaklaşmaktan ziyade, günü kurtarmak, mevcut düzeni devam ettirmek ve sistemin çarkının bir dişlisi haline gelmektir.
Milliyetçi Ülkücü hareket, Türk Milliyetçiliğinin fikri temellerinin atıldığı 1900’lerin başından itibaren, sadece devletin kuruluş süreci ve felsefesine etki etmesinin dışında, her dönem siyasi iktidarlarla ve de sistemle barışık olmayan bir siyasi harekettir. Çünkü ideolojik siyasi yapılar, toplumu kendi inandıkları doğrultuda bir yerden bir yere doğru sürükleyen yapılardır. Dolayısıyla bir taban ve kadro hareketidir. Sistemli, planlı, ne istediğini ve de ne yapmak istediğini bilen yapılardır.
Başbuğ Alparslan Türkeş, sol ile olan mücadeleden dolayı, sağ ile olan kavganın ertelendiğini ifade ederken, sistem ile olan mücadeleye dikkat çekmektedir. Bu yönüyle düşündüğümüzde, Türk Milliyetçiliği fikri mücadelesinin en önemli ayağını mevcut siyasi sistem oluşturmaktadır. Milliyetçi Ülkücü Hareketin siyasi mücadelesinde Başbuğ Alparslan Türkeş’in, 1944 yılında başlayan mücadele içerisinde sürekli vurguladığı fikir, kadro ve iktidar üçlemesinin önemi vardır. Dolayısıyla bütün ideolojik hareketler gibi Ülkücü Hareket de, kendi fikri yapısı içerisinde yetiştirdiği kadrolarla iktidarı hedefleyen bir siyasi harekettir.
Günümüzün siyasi sisteminin en belirleyici unsurunu demokratik süreçler belirlemektedir. Milliyetçi Ülkücü Hareket, geçmişten bugüne kadar yaşanan ihtilal tecrübesi de göz önüne alındığında demokratik süreçlerin gerekliliğini en iyi kavrayan siyasi hareketlerden birisidir. Çünkü Türk Milliyetçiliği, Erol Güngör’ün tabiriyle halka dayanan bir hareket olması nedeniyle halkın çoğunluğunun tercihlerini ifade eden bir sistem olması nedeniyle demokratik süreçleri en iyi kavrayan ve de uygulayan bir fikri ve siyasi harekettir. Ancak dönemin çatışma ortamından kaynaklanan ve geçmişin alışkanlıklarını da içerisinde barındıran otoriter süreçlerle, günümüzün demokratik siyasi mücadelesini sürdüremezsiniz. Sürdürseniz bile başarılı olma şansınız çok azdır.
Ülkücüler, alternatif çözümler üretebilen aksiyoner bir siyasi yapının temsilcileridir. Ülkücüler, Türk toplumunun ortalamasını temsil eden ve bu anlamda da Türk toplum yapısının sosyolojik olarak örneklemini temsil edebilme kapasitesi vardır. Diğer bir ifadeyle toplumun yaşantı itibariyle çok farklı kesimlerini Türk Milliyetçiliği etrafında bir arada tutabilen ve bu anlamda da Türk toplumunu en iyi anlaması gereken bir siyasi yapıdır. Ancak Ülkücüler, dönemin koşulları ve toplumun ve bireyin ihtiyaçları göz önüne alındığında, siyasi olarak bütün bunları birlikte ele almak zorundadır. Bir yandan devleti ebed müddet anlayışı içerisinde, geleneği ve modernleşme arasında vasatı bulan, bulması gereken ve bu anlamda da rasyonel hareket etmesi gereken bir siyasi yapıdır.
Soran, sorgulayan, eleştiren, fikri hür insanların elinde gelişebilecek olan demokratik süreçler açısından Ülkücü hareketin sorgulaması gereken birçok husus vardır. Bunun en önemli tarafı ise günümüz koşulları içerisinde işleyen bir siyasi mekanizma ve bunun etrafında günümüz koşullarına uygun sivil ve sosyal yapıların olmasıdır.
Günümüz siyasi ve sosyal yapıları bir yandan sivil toplum ağları ile toplumun çok farklı kesimlerine hitap ederken, diğer yandan da iki temel kurum olarak eğitim ve medya olgusu ile beslenmektedir. Sivil toplum kuruluşları, eğitim ve medya üçlemesinden mahrum olan hiçbir siyasi yapı günümüz koşulları içerisinde başarılı olma şansı yoktur. Meseleye sadece bu açıdan bile bakıldığında Ülkücü Hareket, günümüz koşulları içerisinde siyaseten nerede durduğunun önemli bir göstergesidir.
Şu anda Ülkücü Hareket içerisinde sivil toplum, eğitim ve medya denilince akla gelen kurum ve kuruluşlar bellidir. Her biri kendi içerisinde topluma ve Ülkücü Harekete önemli katkılar sağlamıştı ve de sağlamaya devam etmektedir. Ancak toplumu dönüştürücü, sistemle mücadele edebilecek, alternatif düşünceler ortaya koyabilecek, yeni fikirler üretebilecek yapılar olmaktan uzaktır. Bireyin günlük hayat içerisinde politize edildiği, sahip olduğu ilgi, yetenek ve mesleki bilgi ve becerilerin verimli bir şekilde kullanılabildiği yapılar olmaktan uzaktır. Diğer taraftan da birçok kişinin var olan potansiyellerini ve de en önemlisi enerjilerini doğru yerde kullanmalarının önünde birer engel gibi durmaktadır.
Hâlbuki Türk Milliyetçiliği, kolektif mücadeleyi esas alan bir fikri ve siyasi harekettir. Fikri ve siyasi hareket olmasının altını özellikle çizmek istiyorum. Ülkücü hareket sadece bir fikir ve gönül hareketi değildir. Aynı zamanda bir siyasi harekettir. Siyasi hareketler de kolektif mücadele etmeyi gerektirir. Verilen mücadelenin adı ise, Türk Milletini yüceltme ve Türk Milletine hizmettir. Bunun içinde herkesin kendi yetenekleri ve sahip olduğu donanım itibariyle Türk Milletine hizmet etme ve katkı sağlayabileceği potansiyelleri muhakkak vardır. Ülkücü hareket, bireylerin sahip oldukları potansiyelleri uygun ve uyumlu şekilde organize edecek bir yapıda olmak durumundadır. Ülkücü hareketin temel meselesi, kimin lider olacağı ya da kimlerin vekil ya da başkan olma meselesi değildir. Bunun ötesinde toplumu iyiye, güzele, doğruya götürecek bir siyasi mücadele Ülkücü hareketin temel meselesidir.
Geçmişten bugüne kadar Ülkücü Hareket içerisinde, bir nevi tekerleme şeklini alan lider, teşkilat doktrin üçlemesi, Ülkücü Hareketin teşkilat yapılanmasının en belirleyici özelliklerinden birisidir. Ancak burada mesele bu açıdan ele alındığında, sadece lidere bağlı olması gereken teşkilatı ifade etmek için kullanılmaktadır. Ancak buradaki en önemli unsur, doktrindir. Dokuz Işık doktrini içerisinde yer alan, Ahlakçılık, Toplumculuk ve Hürriyet ve Şahsiyetçiliği birlikte düşünmek ve ele almak durumundayız. Bireysel ve kolektif olarak dikkat etmemiz gereken en önemli hususlar bu üç temel madde etrafında şekillenmiştir. Ülkücü Hareket içerisindeki ve de 9 Işık Doktrini içerisindeki Milliyetçilik ve Ülkücülüğü birlikte ele alıp değerlendirsek bile, yeterli değildir. Bunun anlamlı ve verilen mücadelenin boyutunu göstermesi açısından Ahlakçılık anlayışına ihtiyaç vardır. Bu anlayışın Türk İslam Ülküsü anlayışı etrafında şekillendiğini görüyoruz. Diğer taraftan Ülkücü Hareket kolektif bir mücadele olması açısından Toplumcu, bireyin bütün yönleriyle gelişimini de esas aldığından dolayı Hürriyet ve Şahsiyetin gelişimine önem vermektedir.
Liderin ve de teşkilat mensuplarının birlikte olduğu Ülküdaşlarını tanımalı, yeteneklerini keşfetmeli ve birlikte bir doktrin etrafında mücadele edebilmelidir. Ne yaptığını bilen, ne istediğini bilen, hedefleri doğrultusunda nasıl ve ne şekilde mücadele edileceğinin farkında ve de şuurunda olan yani bir doktrin etrafında birleşmiş bir lider ve onun etrafında kenetlenmiş bir teşkilat Ülkücü Hareketi ayakta tutabilir. Lider, teşkilatına şahsi görüşlerini uygulayamaz. Doktrinin çerçevesini çizdiği anlayışa uygun olarak, teşkilat mensuplarıyla birlikte hareket etmesi gerekir. İstişare, meşveret, kurultay gibi önemli karar alma mekanizmalarının her dönem önemi vardır. Bu anlamda da Ülkücü Hareket, sadece parti lideri, parti divanı, MYK, delege ve üyelerden ibaret bir siyasi yapı değildir. Bunun ötesinde toplumun çok farklı kesimlerinde Ülkücü Hareket için sesli veya sessiz mücadele eden insanlar vardır. Çünkü Ülkücü Harekete gönül verenlerin birçoğu ve özellikle aydın kitlesi, verilen siyasi mücadelenin gündelik bir mesele olmaktan öte, tarihsel bir birikim üzerine siyaset yapıldığına inanmaktadır. Bunun içinde ideolojik hareketlerde, önemli olan herkesin yeteneklerini ortaya koyabileceği uygun mekanizmalar oluşturmaktır. Siyaset kurumu da, Ülkücü Hareketin sahip olduğu bütün bu sinerjiye dayanarak siyaset üretmek ve Türk toplumunun bütününe hizmet edebilecek, geçmiş, bugün ve geleceği bir bütün olarak ele alıp koşullara uygun yeni anlayışları da beraberinde getirebilecek dinamik bir yapı olmak zorundadır. Ancak Ülkücü Hareket, uzun zamandan beri dinamik özelliğini kaybetmiş bulunmaktadır.
1978 Tandoğan yürüyüşü düzenlendiğinde, dış basının bu tablo karşısında dünyaya yeni bir siyasi anlayış geliyor diye tarif ediyordu. Çünkü dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir sivil siyasi bir hareket böylesine bir disiplin ve inanç içerisinde hareket edemezdi. Ancak inanmışlık, kenetlenmişlik zaman içerisinde sorgulanır hale gelmiştir. Bu anlamda da dünyanın en dinamik sivil bir hareketi olarak Ülkücü Hareket, bu kadar etkisiz hale getirilebilirdi. Bunun sebebini gündelik parti içi tartışmalarda aramak da doğru değildir. Bunun sorumluluğu, Ülkücü Harekete mensup olduğunu hisseden herkesin üzerinedir.
Günün koşullarına uygun eğitim ve yöntemler yerine, geçmişin uygulamalarını devam ettiren hantal yapılar, bireyin sahip olduğu potansiyellerin değerlendirilemediği, zamana bağlı enerjisini kullanamadığı bir yapı haline gelmiştir. Bu anlamda Ülkücü Hareket, inanç alanındaki boşluğunu cemaatlere ve de sözde İslamcı kesimin, milli meseleleri de Ulusalcı denilen seküler milliyetçiliği kendilerine referans kabul eden kesimin insafına bırakmış durumdadır. Hâlbuki Ülkücü Hareket, hem fikri hem de bulunduğu yer itibariyle tek doğru fikir hareketidir. En güçlü ahlaka, inanca, fikri donanıma ve de insan potansiyeline sahip bir harekettir. Türk insanının asırlardır biriktirdiği tarihi, coğrafi ve kültürel mirası geleceğe taşıyacak ve bu anlamda da Türk İslam âleminin tek umut ışığıdır. Bunun vebali de herkesin üzerinedir. Bir şeylerin farkında olmak ayrı bir konu, farkında olup da mücadele etmeden kenarda beklemek ayrı bir konudur. Allah (CC) ayeti kerimesinde; “gevşemeyin, endişe etmeyin, inanıyorsanız mutlaka başaracaksınız, üstün olan sizlersiniz” diye hitap ediyor. Bir şeye bilmek ve inanmak yetmiyor. Görür gibi yaşamak, mücadele ve de mücahede etmek de gerekir.
Ülkücü Hareket, 1 Kasım seçimleri sonrasında sadece seçim üzerine tartışmalardan ziyade, farklı problemlerle de yüzleşmek durumundadır. Nasıl bir insan, nasıl bir toplum ve de nasıl bir devlet tahayyül ediyoruz, buna cevap aramak durumundadır. Bütün bunları da organize edebilecek ve de günümüzün koşullarına cevap verebilecek yapılar oluşturmak durumundayız.
Nasıl bir insan sorusuna cevap ararken, şunları söyleyebiliriz: İnançlarıyla birlikte yaşayan, inançlarının gereğini yerine getiren, milli ve manevi değerlerine bağlı, tarihini, kültürünü bilen, klasik eserleri okumuş, mesleki bilgi ve becerilerini sahada da kullanabilen, özgüveni yüksek, medeniyetine güveni tam bir nesil yetiştirmek iddiasında olmak durumundadır. Kolektif olarak da toplumun çok farklı kesimlerine hitap edebilecek, eğitiminden, sosyal sorumluluk alanlarına kadar, sağlık meselesinden, stratejik araştırmalara kadar hemen her alanda söz söyleyebilecek, sahada çalışabilecek, teorik ve pratik çalışmalar yapabilecek kolektif yapılar oluşturmak zorundadır. İnsanı ve kolektif yapılardaki potansiyelleri uygun şekilde organize edebilecek dinamik bir siyasi yapıya ihtiyaç vardır. Bu siyasi yapı, bireyin ve toplumun ihtiyaçlarını takip edebilecek, gelenekler ve modernleşme arasında vasatı yakalayabilecek bir yapıda olmalıdır. Ülkücü Hareketin siyasi yapısında da esas, liyakat üzerine kurulmak durumundadır. Çünkü bütün bunları hakkıyla yerine getirebilmek için de, liyakatlı kadrolara ihtiyaç vardır. Bu liyakatlı kadrolar da, ortaya konulan yeni sivil yapılar içerisinde, siyaset yapmaya meyilli olan şahsiyetler tarafından oluşturulması gerekir. Herkes siyaset yapacak diye bir kaide yoktur. Önemli olan bir siyasi hareketin bütün unsurlarını göz önüne almak ve bu bütünlüğün gücünden maksimum derecede faydalanmak gerekir.
Bütün bunların yanında günümüz koşullarında gençlik kitlesini iki grup halinde ele alabiliriz. Üniversite öncesini ilk grup ve üniversite sürecini ve sonrasını ikinci grup olarak değerlendirebiliriz. Üniversite öncesi gençliğe yönelik çalışmalarda Türk kültürü ve İslam ahlakı üzerine faaliyetler gösteren, eğitsel, sosyal, sanatsal, kültürel ve sportif anlamda Türk gençliğinin gelişimine katkı sağlayan yapılar geliştirmek zorundayız. Buradan yetişen Ülkücü Gençliği, üniversite ortamından itibaren akademik becerilerini geliştireceği, teorik ve pratik olarak sahip olduğunu potansiyelleri ve zamanını etkin kullanabileceği sivil yapılara yönlendirmek gerekir. Bu anlamda üniversite gençliğini günlük politik meselelerle meşgul etmek yerine, üniversite sonrasında Türk toplumuna daha iyi hizmet edebilmek adına hazırlık yapmış olacaktır. Her iki grubu bir bütün olarak düşündüğümüzde her yaş dönemine uygun yaklaşımlar oluşturmak durumundayız. Bunu bir bütün olarak düşündüğümüzde her gencin potansiyelini uygun yerde kullanabilmeliyiz.
Günümüzde mevcut, malum işlemeyen düzeni devam ettirmek için çaba sarf etmekte, muhalif olanlar da mevcut değişip, yerlerine kendileri gelirse daha iyi işler yapabileceğini ifade etmektedir. Yenilik her zaman bir hareketlilik getirecektir. Ancak Ülkücü Hareketin asıl meselesi yönetim kadrosunun değişimi meselesi değildir. Kimsenin elinde sihirli değnek yoktur.
Gelenekler ve zamanın ruhuna uygun ortalama insan tipi ve sosyal yapılar oluşturamazsak, bu tartışmalar epey daha devam edecektir. Şu ana kadar mevcut yönetim içinde buna yönelik bir söylem ve çalışma göremedik. Muhalefet olarak ortaya çıkanlar, Ülkücü Hareket içerisinde oluşan ve yıllardır biriken enerjiden faydalanarak değişim talep etmektedir. Ancak muhalefetin de Ülkücü Hareketin temel meselelerine yönelik bir hassasiyetlerinin olduğunu göremedik.
Bize göre Ülkücü Hareketin bunalımdan çıkış yolu, sivil anlayışların gelişmesine katkı sağlamaktır. Herkes kendi potansiyeline uygun, mesleki bilgi ve becerilerini hem teorik hem de pratik olarak saha kullanabileceği sivil yapılara yönlendirilmesinin günümüz koşulları içerisinde uygun olacağını düşünüyorum. Çünkü günümüz demokratik süreçlerin en önemli unsuru sivil toplum yapılarıdır. Toplumda yeniden güven oluşturabilmenin yolu da, herkesin bildiği konularda ahkâm kesmesidir. Bütün bunların yanında Türk Milliyetçiliği fikrini ahlaki olarak yaşayan şahsiyetler yetiştirmektir.
Her şeyin tek merkezden kontrol edilerek yürütüldüğü otoriter dönemler geride kalmıştır. Emir komuta zinciri içerisinde işleyen sosyal yapılar, izin verildiği ölçüde hareket edebilen sivil yapıların toplumda belli konular haricinde karşılığı kalmamıştır. Bunun yerine enerjiyi depoda tutmak yerine, topluma yaymak ve de yansıtmak en iyisidir. Burada en önemli çekince kontrol edememezliktir. Ancak su akar mecrasını bulur. Türk insanına ve Ülkücü insanın ferasetine güvenmek lazımdır. Bunun en güzel örneklerini günümüz şartlarında daha iyi görebiliyoruz. Herkesin şaşkın bakışları arasında ne oluyor diye sorguladığı bir dönemde, irili ufaklı sivil yapılar, dergiler vs. çıkmaya başladı. Zamanla bu anlayış Ülkücü Hareketin bütün mensuplarını da farklı şekillerde içine alacaktır. Beklentimiz odur ki, Ülkücü Hareketin siyasetine yön verenler ya da yön vermek isteyenlerin Ülkücü Hareketin bütün unsurlarını en verimli şekilde organize edip faydalanabilmeleridir.
Sivil yapılar, eğitim kurumları ve medya günümüzün demokratik süreçlerini belirleyen en önemli etkenlerdendir. Bütün bu müesseseler de, tepeden emirle ve izinle kurulduğunda diğer yapılar için örnek olması açısından önemli olabilir. Ancak süreç Ülkücü Harekette yapıların kendi hantallığının yanında, yapması gereken asıl işlerden ziyade gündelik siyasete odaklandıkları için verim alınamamaktadır. Demokratik süreçler için önemli olan bütün bu müesseseler kendiliğinden oluşması gereken yapılardır. Farklılıkların değerlendirilmesi, düşüncelerin geliştirilmesi açısından hür olan yapıların Türk toplumuna daha çok şey katacağını düşünüyorum. Kamuoyu oluşturma ve belli bir gücü gösterme açısından meseleye yaklaşacak olursak, siyaset kurumu da bunu organize edebilecek bir mekanizma geliştirmek zorundadır. Bunu yapamayan kurumlar, eleştiriye tahammülü olmayan ve de kendine güvenmeyen lider ve teşkilat yöneticileri, bu tür süreçleri engeller. Bununla ilgili Ülkücü Hareket içerisinde birçok olumsuz örnek vardır. İnsanların şevkini kıran, inanç ve bağlılığını sorgular hale getiren yaklaşımlar olmuştur. İnsan ya da insanlar hata yapabilir ve yapılan hataların telafisi de zaman içerisinde mümkündür. Ülkücüler, kendi insanına inanmak ve güvenmek zorundadır. Ancak bugün yaşanan bütün bu problemlerin altında yatan en önemli sebep, Ülkücüler kendisine ve Ülküdaşlarına olan güvenini kaybetmesidir. Herhangi profesyonel bir organizasyon yapamamasının altında yatan en önemli sebebini güven duygusunda aramak gerekir. Bu duyguyu geliştirmek için insanlara değer vermek ve de ortaya koyduğu eserlere maddi ve manevi katkı sağlamak gerekir.
Bu açıdan bakıldığında günümüz tartışmaları içerisinde hoş olmayan manzaralara sebebiyet verse bile, geleceğin yeniden kurulması açısından böyle ortamların bazen faydası olabilir. Birçok meselenin tartışılması ve vasatı yeniden kurmak açısından yararlıdır. Çünkü Ülkücülerin, Türk Kültür ve Medeniyetine olan inancı sağlamdır. Doğru yerde, doğru istikamette olduklarına inanırlar. Yapılması gereken insan tipini ve kolektif yapıları geleneklerimizi ve zamanın ruhunu göz önüne alarak yeniden yapılandırmalıyız.