Batıda İnci nehrini geçerek Demir Kapıya kadar ordu sevk ettim.
Kuzeyde Yir Bayırku yerine kadar ordu sevk ettim.
Bunca yere kadar yürüttüm.
Ötüken ormanından iyisi hiç yokmuş.
İl tutacak yer Ötüken ormanı imiş…
Bilge Kağan
Sosyal bilimlerin formülleri kavramlardır. Kavramlara yüklenen anlamlar, hayat akışımızı betimler. Ancak sosyal bilimlerdeki kavramların bazen doğrudan anlamı verilirken, bazen de farklı kavramlarla olan ilişkisiyle birlikte ele alınabilir. Yalın, açık ve çerçevesi iyi çizilmiş kavramlar bulmak kolay değildir. Kültür, değer, medeniyet gibi kavramlar üzerinde sosyal bilimcilerin uzlaştıkları bir tanımlamaları yoktur. Genel olarak bu tür kavramlar farklı yaklaşımlar içerisinde farklı tanımlamalar ortaya çıkmaktadır. Ancak sosyal bilimlerde kültür, değer ve medeniyet kavramları üzerinde ortak ele alınan durumlardan birisi de, farklılıkların önemine vurgu yapılmasıdır. Sosyolojik olarak her toplumun kendine özgü bir değer yargısı, kendine özgü bir kültür hayatı ve kendine özgü bir medeniyet algısı vardır. Bütün bu kavramlar birbiri ile iç içe geçmiş ve bazen birbirleri yerine kullanıldığı olmuştur.
Günümüzde özellikle eğitim sistemleri içerisinde üzerinde en fazla durulan konulardan birisi, değerler ve değerler eğitimidir. Her toplumun değerleri ve değerler sisteminde farklılıklar olması doğaldır. Toplumlar da bu farklılıkları vurgulamak, farklılıkları insanlarına kazandırmak için değerler eğitimine önem verirler. Değerler eğitimi, insanları farklı toplumlarla aynı hale getirmek için kullanılan bir eğitim yöntemi değildir. Değerler eğitimini geliştirirken, değerler ve değerler eğitimi ile ilgili temel varsayımlar vardır. Bu varsayımlara dikkat etmeden, ortaya konulan değerler eğitimi ile ilgili yaklaşımlar ve yapılan faaliyetlerin sosyal hayatın içerisinde bir karşılığını görmek mümkün değildir.
İnsanlar, değerler üzerine hayatını şekillenir. Değerler ise, her toplumun kültürü içerisinde olgunlaşır ve içselleştirilir. Sosyal bir varlık olan insanın, bütün davranışlarının arkasında bir değer vardır. Dolayısıyla değerden yoksun bir davranıştan söz edemeyiz. Değerler, duygu, düşünce ve davranışları belirleyen standart ölçülerdir. Değerler, belli kültür içerisinde gelişir. Alışkanlıklar ve içselleştirilmiş davranış kalıpları değerlerin birer göstergesidir. Değerler, bireysel ve sosyal değerler olmak üzere iki kısımdan oluşur. Bireysel değerler, genelde insanın insan olarak varlığını sürdürürken, herkesçe kabul gören değerlerdir. Saygı görmek, sevgi beslemek, ait olmak gibi değerlere her birey sahip olmak ister. Ancak saygı, sevgi, ait olmak gibi davranışların nasıl olması gerektiğine ilişkin yaklaşımlar, kültür içerisinde şekillenir. Sosyal değerler ise, bireyin belli gruplar içerisindeki duygu, düşünce ve davranışlarını o sosyal grubun özelliğine göre geliştirmesidir. İster bireysel değerler, ister sosyal değerler olsun her toplum için farklıdır. Değerlerle ilgili farklılığa dayalı bu yaklaşım sosyal bilim alanının diğer bütün alanları içinde geçerlidir. Günümüz anayasa tartışmalarını, eğitim sistemi içerisindeki sorunları, sosyal yapı olarak ele alınan bütün kurum ve kuruluşlarda bile aynı problemlerle karşı karşıyayız. Çünkü bütün sosyal yapıların, sosyolojik bir arka planı muhakkak vardır. Bu arka plan, kültürel özellikler ve değer yargıları gözetilmeden yapılan çalışmaların hiçbirisinin başarılı olması mümkün değildir. Bu konuda bir başarı aranacaksa, toplumun yozlaştırılması, değerlerin aşındırılması, kimlik sorununun ortaya çıkması gibi konularsa aramak gerekir.
Sosyal yapıların kendi kalıbı içerisindeki teknik boyutları elbette görmezden gelemeyiz. Yani bir anayasa hazırlanırken, hukukçuların; bir eğitim sistemi oluşturulurken, pedagogların; bir ekonomik sistem oluşturulurken, iktisatçıların, maliyecilerin teknik bilgilerinin önemi vardır. Ancak ister hukuk sistemini, ister ekonomi, ister eğitim sistemini ele alalım; veya sosyal yapıyı oluşturan diğer sosyal sistemleri göz önüne alın… Sosyolojik bir arka planı olmadan, sosyolojinin verilerinden yararlanmadan ortaya konulan sistemlerin başarılı olması mümkün değildir. Nitekim anayasa tartışmalarındaki tartışmalarda bunu görebiliyoruz. Milli Eğitim sistemi içerisinde verilmeye çalışılan değerler eğitimi projelerinde bunu görebiliyoruz. Bir şeyler yapılmak isteniyor, hukuk sistemine, eğitim sistemine birer elbise girdirilmeye çalışılıyor; ancak, ortaya çıkartılan elbise Türk Hukuk sistemine, Türk eğitim sistemine uymuyor. Bütün sosyal meselelerin çözümü süreç içerisinde eğitim sisteminin uygunluğuna bağlıdır. Toplumsal uzlaşmanın, normalleşmenin, insanlar arasındaki uyumluluğu sağlayan en önemli unsur değerler ve değer yargılarıdır. Bunun da insanlara kazandırıldığı en önemli yerlerden birisi eğitim sistemidir. Değerler, ailede kazanılmaya başlanır. Ancak aileyi oluşturan bireyler de bu eğitim sisteminin içerisinden geçmektedir. Dolayısıyla değerler sistemine ilişkin eğitim sisteminin ve dolayısıyla ailenin yaklaşımları arasında bir paralellik vardır. Bugün aile kurumu içerisinde birçok sosyal sorun ortaya çıkıyorsa, boşanmalar, aile içi şiddet, geçimsizlik gibi durumlardan çok fazla söz eder hale gelmiş isek, bunun sebebini eğitim sisteminin ortaya çıkardığı insan modelinde aramak gerekir. Bütün bunların ana sebebi, eğitim sistemine bütüncül bir sosyolojik yaklaşımdan yoksun olarak, içi boşaltılmış ve sözde pedogojik desteklenmiş bir eğitim sisteminden söz ediyoruz.
Bugün Fransız eğitim sistemine giren bir öğrenci, bir Fransız kimliği etrafında değerlerle yetişir. Alman, İngiliz, Amerikan veya Rus eğitim sistemine giren bir öğrenci, mensubu olduğu toplumun değerlerine göre eğitim almaktadır. Teknik bilgiler ile değerler eğitimini birbirine karıştırmamak gerekir. Teknik bilgiler kişisel gelişimi destekler, değerler eğitimi ise kolektif yapıyı güçlü hale getirir. Batıdaki bu tür toplumlarda değer yozlaşması yok mudur? Elbette vardır… Ancak Fransız, Alman, Amerikan, Rus veya Japon eğitim sisteminde kendi içinde bir tutarlılık vardır. Değişen şartların toplum hayatında meydana getirdiği değişimler doğal süreç içerisinde işlemektedir. Dolayısıyla değerler sisteminde o toplumun değerler algısında meydana gelen değişim, toplumsal uyumu zedeleyecek düzeyde değildir. Değişim ve uyum birlikte ilerlemektedir.
Her toplum binlerce yıllık sosyal hayatındaki birikimi, alışkanlıklarını, yani kültürel yaşantılarını davranış haline getirdiği, değer yargılarından almaktadır. Bu anlamda da her toplum değerlerin devam ettirme eğilimindedir. Bunun içinde eğitimin bütün unsurları içinde formal veya informal olarak değerlerin aktarılması söz konusudur. Çünkü insanoğlu toplumsal bir varlıktır ve belli bir toplum içerisinde kaotik durumla karşılaşmak istemez. Bundan dolayı değerler ve değer yargılarının insanları uyumlu hale getiren önemli bir özelliği vardır.
Bugün medeniyet anlamında ortaya koyduğumuz ya da koyacağımız tasavvurlarımıza ilişkin problemlerimizin kaynağını kültür ve değerler sisteminde aramak gerekir. Toplumsal meseleleri çözebilmek için, problemi doğru teşhis etmek ve meseleleri değerler sistemi etrafında yeniden ele alıp değerlendirmek ve çözüm yolları üretebilmek gerekir. Sosyal yapılara ilişkin değerleri ise başta tarih ve sosyoloji ilminin kapsayıcı şemsiyesi altında ele almak gerekir.
Dünü, bugünü ve yarını bir bütün olarak ele alabilmek, kolektif iman, kolektif şuur ve dolayısıyla yeni bir medeniyet tasavvuru oluşturabilmek için toplumsal meselelere ilişkin doğru teşhisler koyabilmek gerekir. Toplumların hayat tecrübelerinde çözüme ilişkin birikimler muhakkak mevcuttur ve bu birikimlerden faydalanmak gerekir.