Toplumun varlığını gösteren somut anlayışlar, sosyal bilimlerde kültür etrafında toplanmıştır. Bir toplumun kültürü, o toplumun duygu, düşünce, davranış ve insan olarak ortaya koyduğu bütün unsurlarına işaret eder. Öyle ki, bir insan doğduğu andan itibaren, kendisini belli bir kültürün içerisinde bulur. Başta konuştuğu dil olmak üzere, bir insan çevresiyle etkileşimi sonucu birçok kültürel unsurları öğrenir, öğrendiği bu kültürel unsurları içselleştirir, alışkanlık haline getirir ve yaşantısında çoğu zaman farkında olmadan yerine getirir.
İnsan ve toplum dinamik yapılardır. Değişimin boyutları hissedilecek büyüklükte olmasa bile, zaman içerisinde değişimin olması doğaldır. Kuran-ı Kerim’de müteşabih ayetler olarak ifade edilen, insan aklının zamanın değişimini yeniden anlamlandırmasını ifade etmektedir. Bu da toplumda meydana gelebilecek değişimlerin doğal olduğunu ve hayatın akışı içerisinde olması gerektiğini ifade etmektedir. Medeniyetleri oluşturan ve yeni formatlarda insanlığın hizmetine sunan anlayışı da burada aramak gerekir. İnsanoğlunun medeniyet ile tanışması örtünme emrine yerine getirme çabasında arayabiliriz. Yapraklarla başlayan örtünme, bugün teknolojik gelişmelere paralel olarak çok çeşitli kıyafetlere dönüşmüştür. İnsan hayatın bütün farklı alanlarında bu gelişimin izlerini görmek mümkündür. Bütün bu gelişimin ortak özelliği insan hayatını kolaylaştırmasıdır. Medeniyet, toplumlarda hem merkezileşmeyi hem de hayatı kolaylaştıran bir tarafı bulunmaktadır. Günümüz sosyal bilimlerinde medeniyet anlamında bu gelişimi modernleşme olarak tarif ediyoruz. Her insan ve toplum hayatını kolaylaştıracak unsurları meydana getirmek ve o unsurları kullanabilmeyi ister. Modernleşme, insan hayatının maddi yönündeki gelişimini ifade ederken, medeniyet ise insanın maddi hayatında meydana gelen değişimlerin, insanın ve toplumun, duygu, düşünce ve davranışlarındaki bütünlüğünü ifade etmektedir. İnsan, modern araçlara sahip olabilir ama duygu, düşünce ve davranışlarındaki tutarsızlıklar, o insanın medeni olduğunu göstermez. Bu anlamda medeni ya da medeni toplumların ortak özelliği, duygu, düşünce ve davranışlarında tutarlılık mevcuttur.
Günümüzde modern insan, modern araçlar, modern toplum diye ifade edilen tariflerde insanın yeni olan şeyleri kabul etmesi ve uygulaması olarak tarif edilmektedir. Modernlik, insanın maddi hayatına hitap eden bir tarafı vardır. Ancak medeniyet çok daha geniş bir kavramdır. Bir toplumun kolektif davranışlarından beslenir. Bir toplumun kolektif olarak ortaya koyduğu duygu, düşünce ve davranışlarındaki bütünlüğü ifade etmektedir. Bu anlamda da modern kavramı günümüzde bazı sosyal bilimciler tarafından kültür anlayışının yerine kullanılır hale gelmiştir. Türk kültürü yerine, Türk Modernleşmesi; İslam kültürü yerine, İslam Modernleşmesi; Batı Kültürü yerine, Batılılaşmayı bu çerçevede ele alabiliriz. Modernleşme tabiri, kültür hayatının maddi görünen unsurlarında meydana gelen değişimi vurgulamaktadır. Bu değişim, insan ve toplum hayatında öyle derin değişimlere sebebiyet verir ki, modern öncesi ve sonrası dönem arasında belirgin farklar görülmektedir. Türk Modernleşmesi deyince III. Selim ile başlayan Nizam-ı Cedid anlayışı zaman içerisinde toplumun bütün kurumlarında etkisini göstermiş ve insan unsurunu da sararak modernleşme denilen süreci belirten değişimi meydana getirmiştir. Askeri alanlarda başlayan modernizasyon çalışmaları, ona paralel olarak eğitim kurumlarında, devletin idari hayatında ve oradan da toplumun bütün kesimlerini de içine alacak şekilde genişlemiştir. Modernleşmeyi ifade eden her tür düşüncenin kendine has bir davranış şekli üretmesini sağlar. Bu da bir anlamda toplumları birbirine yaklaştıran ve belli anlayışlarda ortak tavır geliştirmesini sağlamaktadır. Cumhuriyet, demokrasi, hukukun üstünlüğü gibi modern zamanların ürünü olarak kabul edeceğimiz anlayışlar her toplum içerisinde ortak tepkiler oluşturur. Medeniyet ya da Cemil Meriç’in tabiriyle Umran bir toplumun genelinde meydana gelen ortak bir tavrı ifade etmektedir. Bugün içinde yaşadığımız toplum içerisinde ortak bir tavrı gösteren unsurların azaldığını görüyoruz. Kolektif davranışlarımızdaki tutarsızlıklar, modern unsurlarla desteklenmesine rağmen insan hayatını yozlaştıran bir tarafı bulunmaktadır.
Modernleşmeden ziyade bizi ilgilendiren ve ondan çok daha geniş ve toplumun kolektif duygu, düşünce, inanış ve davranışlarındaki bütünlüğü ilgilendiren medeniyet anlayışıdır. Türk kültüründen beslenen medeniyet tasavvurumuz kolektif imandaki büyüklük ve kolektif duygu, düşünce ve davranışlarımızdaki tutarlı bütünlük üzerine bina edilebilir. Bir medeniyetin büyüklüğünü gösteren en önemli gösterge, kolektif imandır. Tarih boyunca meydana gelen zirve medeniyetlerin ortak özelliği, medeniyetlerin ortaya konulduğu dönem içindeki insanların kolektif imanlarındaki büyüklüktür. Bir toplum içinde insanın güven duygusu gelişmişse, toplumun ortak hedeflerinde aynı heyecan duyuluyorsa, yarını bugünden daha iyi hale getirmek için ortak bir çalışma yapılıyorsa o zaman medeniyet yolculuğunda önemli bir aşamaya gelmişiz demektir. Medeniyet, özgün eserler ortaya koymayı gerektirir. Medeniyet anlayışı ise bir inançtan beslenir. O yüzden Türk Medeniyetinden ziyade, Türk İslam Medeniyetinden bahsediyoruz. Çünkü medeniyet anlayışı belli bir inanç etrafında şekillenir. Medeniyete ruh veren, onu kolektif şuur haline getiren ise dini inanç ve anlayıştır. Bizim medeniyetimiz ise çerçevesini İslam’ın çizdiği, bir medeniyet anlayışıdır. Bu medeniyetin kaynaklarını doğru ve yalın bir şekilde öğrenmemiz gerekir. Türk eğitim sisteminin en önemli ve öğretici vasfının bu olması gerekir. Eğitim sisteminde toplumda meydana gelen değişimlerin doğru şekilde anlaşılabilmesi ve sosyolojik olarak toplumu tanıyabilmemiz gerekir. Bu da aklı kullanmayı gerektirir. Bu yüzden bizim medeniyetimizin ana damarında İmam-ı Maturidiyi görürüz. Ancak bu yeni bir din anlayışı değildir. Türk toplumunun inanç yapısını doğru kaynaklar üzerinde yeniden ele alınmasıdır.
Bütün bu öz kaynaklar etrafında yeni bir medeniyet tasavvuru ortaya koymak istiyorsak, kolektif imanı geliştirmek, güçlendirmek zorundayız. Çünkü kolektif imandaki büyüklük ile ortaya konulacak yeni medeniyet tasavvuru arasında doğrudan bir bağlantı vardır. Modernleşme süreci kendi içinde devam edecektir ancak bir modernleşmenin ruhsuz dünyasına değil, medeniyetin ruh katan dünyasında hayat akışımızı devam ettirmek zorundayız.