Türk; Dili dilime, dini dinime uyandır.
Ziya Gökalp
SEÇİM NOTLARI
1 Kasım seçimlerinin ardından Türkiye’de yeni bir süreç başladığını söyleyebiliriz. 7 Haziran seçimleri ile 1 Kasım seçimleri arasında geçen beş aylık süreç içerisinde neler oldu da tablo iktidar lehine olumlu etkileri olmuştur? Özellikle Türk Milliyetçileri açısından seçim üzerinde cevap bulması gereken birçok soruları bulunmaktadır. Elbette bütün bu sorulara bu satırlardan cevap verebilmek kolay değildir. Ancak toplumun yönelimlerini ve bu anlamda da sosyolojisini iyi anlamak gerekir. Günümüz şartlarında siyaset hem muhafazakârlık ekseninde hem de veriler üzerinden yürütülmektedir. Bu da ortaya çıkan sorun alanlarında ne yapılacağı noktasında ipuçları vermektedir.
İNSAN İHTİYAÇLARIYLA YAŞAYAN BİR VARLIKTIR
Önceki 2 Ekim tarihli yazımızda ifade ettiğimiz bir hususu tekrar hatırlatmakta yarar vardır. Siyaset mekanizması kitle ve ideolojik olarak iki ana damardan beslenir. Kitle siyaseti yürütenlerin, ideolojik siyaset yürütenlere göre daha başarılı oldukları görülmektedir. Çünkü toplumun ihtiyaçlarına pratik çözümler üretebilecek mekanizmaları kolaylıkla ortaya koyabilmektedir. Ancak ideolojik hareketler ise topluma uzun vadede hedefler koymaktadır. Ancak insan, ihtiyaçlarıyla yaşayan bir varlıktır. Toplumun ihtiyaçlarına değerler ekseninde cevap verebilen siyasi yapılar, Türkiye ekseninde her zaman başarılı olacaktır. Buna eklenen siyasi kadroların niteliği de elbette etkilidir. Ancak biz bunun üzerinde durmayacağız.
AKP AÇISINDAN ZOR SEÇİM...
1 Kasım seçimlerini bu çerçevede değerlendirdiğimizde, seçim sonrasına ilişkin güçlü bir iktidar ve buna karşı her yönüyle tartışmaya açılmış bir muhalefet ile karşı karşıya kalınmıştır. Seçim ile ilgili yapılacak araştırmalar, beş ayda oluşan yönelim verileriyle ortaya konulacaktır. Ancak bu söylemler de her siyasi yapının içerisinde farklı algılamalara yol açacaktır. Fakat reel siyaset ve millet gerçeğini göz önüne alırsak, bundan öncekilerin hiçbir önemi kalmamıştır. Çünkü Türk Milleti kararını vermiş ve AKP açısından en zor seçim belki 1 Kasım seçimiydi ve dördüncü kez hem de önemli bir başarıyla seçimi kazanmıştır. Kazanırken, şu anki mevcut tabloda da güçlü bir muhalefet yapısı bir süre olmayacak gözüküyor. Özellikle milliyetçi camiada bunun tartışmaları çok farklı kollardan işleyeceğe benziyor.
7 Haziran sonuçlarında farklı koalisyon türleri üzerinde duruluyordu. Ancak 1 Kasım itibariyle yeniden güçlü bir iktidar oluşmuş ve muhalefetin beklentisi olan beşinci parti AKP nezdinde ortadan kalkmış gözüküyor. Koalisyon veya cılız bir tek başına iktidar sürecinde AKP kendi içinde tartışmaya çıkması muhtemeldi. Ancak seçim sonuçları beklenilenin aksine, AKP’yi hem moral hem de nicelik açısından güçlü bir iktidar haline getirmiştir.
MHP NEDEN KAYBETTİ?
Seçim sonuçlarına bakıldığında AKP yüzde 9’luk bir artış gösterdiği görülmektedir. Bu seçim sürecinde HDP yaklaşık 3 puan düşmüş, CHP minik bir artış göstermiş, MHP ise 5 puanlık bir düşüş sergilemiştir. Seçim sonucunda göre oylardaki kaymalar üzerine elbette konuşulacaktır. AKP’de meydana gelen oy artışının ve özellikle MHP’deki oy azalışının nereden kaynaklandığı üzerine farklı yaklaşımlar olacaktır. Ancak bizim gördüğümüz şudur ki, AKP seçimdeki artışında toplumun her kesiminden aldığıdır. Bunun büyük bir kısmı MHP, bir kısmı HDP bir kısmı da CHP üzerinden almıştır. Diğer küçük partilerin daha da küçüldüğü göz önüne alınırsa ciddi bir yönelim olduğunu söyleyebiliriz. Ancak ortaya çıkan bu tablo üzerinde Türk Milliyetçilerinin çok yönlü düşünmesi gerekir. Çünkü bizim tahminimize göre MHP’den, AKP’ye kayan oy, yaklaşık yüzde 7 civarındadır. Bunu da MHP’yi geleneksel tabanından ziyade, yine bir ulusalcı oyların gelmesine bağlayabiliriz. HDP’den AKP’ye kayan oyları da, işte bölücüler açısından bunun bir fark olmadığı, HDP ve AKP arasında bir fark olmadığını iddia edenler, Türkiye’deki siyaseti ve konjektürü de anlayamayanlardır. Bu tabloya göre AKP, HDP’den aldığı oyların önemli bir kısmı, bölge halkının üzerinden kalkan PKK baskısından kaynaklanmaktadır. Yani bölge halkı üzerinde devletin varlığını hissettiği sürece, PKK’nın uzantısına destek vermez, veremez. Bunu da iyi anlamak lazımdır. Eğer uygun zeminde uygun siyaseti üretebilirsen, bölge halkından oy alabileceğin anlamına gelmektedir.
7 Haziran sonrasında başta terör olayları olmak üzere, ekonomik durgunluk, siyasi istikrarsızlık, 1 Kasım sonrası oluşan belirsizliğe karşı toplumda 1 Kasım seçimi öncesinde seçmenler noktasında büyük bir sessizliğin hâkim olduğu görülmekteydi. Bu sessizliği sadece artan terör olaylarına da bağlayan olacaktır. Ancak toplumda seçim gününe kadar sessiz bir bekleyiş olduğu ortadaydı. Seçime katılım oranını da göz önüne alındığında, millet demokrasi çerçevesi içerisinde kararını verdiği görülmektedir. Dün itibariyle de seçimden kalan sessizlik hala devam ederken, toplumda ve insanların yüzünde yeniden bir umut doğduğunu da görebiliriz. Burada öz eleştiri yapacak, toplumdaki bu yönelimi analiz edip, başta sosyolojik olmak üzere bütün yönleriyle değerlendirilmesi gerekir. Bir kere şunu kabullenmek gerekir, sonuç ne olursa olsun, Türk Milleti’nin verdiği karar doğrudur. Sorgulanması gereken de Türk Milleti’nin neden iktidar partisine dördüncü defa yöneldiğidir. Veya muhalefet partilerine neden yönelmediğidir. Bu da partilerin meseleyi nasıl ele alıp değerlendirdiği ile ilgilidir. Bu vesileyle de seçim sonuçlarının Türk Milleti için hayırlı olmasını temenni ederiz. Zira Türkiye, yaşadığı coğrafyada bir cihan harbi ile karşı karşıya olması da muhtemeldir. Bu zorlu süreçte, Allah (CC) devletimize ve milletimize zeval vermesin.
DEĞERLER HAREKETİ
Bizim geleneksel anlayışımız içerisinde millete tepeden bakan bir yaklaşım yoktur. Halka doğru anlayışı Türk Milliyetçilerinin teorik ve pratik yaklaşımıdır. Erol Güngör’ün tabiriyle, Türk Milliyetçiliği halka dayanan bir harekettir. Halka dayanan bir hareket olması hasebiyle de halkın yani Türk Milleti’nin değerlerine bağlı olan bir anlayıştır. Bu açıdan Türk Milliyetçiliği aynı zamanda bir değer hareketidir. Çünkü toplumlar kültürel olarak varlıklarını gösterir ve sürdürürler. Her toplumun kültür hayatı da semboller etrafında anlamlı hale gelmektedir. Bu sembollere olan bağlılıkta, mensup olduğun sosyal gruba yani millete olan bağlılığının bir tezahürüdür. Türk tarihi, Türk Milleti açısından ele alındığında sembollerin kullanıldığı, aktarıldığı ve de yaşatıldığı birçok örneklerle doludur. Toplumlar dinamik varlıklardır. Zamana ve mekâna göre değişim gösterebilir. Ancak bu değişim, insan ömrü ile anlaşılabilecek bir değişim değildir. Bizi ilgilendiren isedeğişimin yönü ve boyutudur. Kimliği güçlendiren, kültürel hayatı canlandıran ve yeni nesillere aktarırken eski ile yeni arasındaki sentezi yapabilen toplumlar güçlü kültürel yapılara sahiptir. Ancak değişimin yönü ve boyutu eski ile yeni arasında bir karmaşaya yol açıyorsa Durkheim’in ifade ettiği anomi bir durumla karşı karşıya kalırız.
Türk Milliyetçiliği üzerine siyaset yapanlarında bu kültür yaklaşımlarını yani sembolik anlamları iyi anlamalı ve bu sembollere uygun siyaset üretmek zorundadır. Bugün zannımca Türk Milliyetçileri anomik bir durumla karşı karşıyadır. 1 Kasım seçim sonuçları üzerinde birçok Türk Milliyetçisi karmaşık duygular yaşadığını söyleyebiliriz.
Ziya Gökalp, saf bir millet olamayacağını, saflığın ancak atlarda aranacağını ifade etmektedir. Gökalp açısından mesele ele alındığında, bir millet hayatı için önemli olan terbiye sistemidir. Birey neye göre terbiye edilirse, o aldığı terbiyeye uygun davranışlarda bulunur. Bizim terbiye sistemimiz, değer eksenlidir. Sosyal bir varlık olarak bireyin içinde bulunduğu toplumun sembollerini öğrenir, içselleştirir. Biz birey açısından anlamlı hale gelen, bireyin duygu, düşünce ve davranışlarına yön veren standart ölçülere, değer adını veriyoruz. Türk toplumu açısından değerler ise, 13. Yüzyıl kaynaklarında bile üzerinde çok defa durulmaktadır. İnsanın kim olduğu, Türk Milletinin kim olduğu, hangi sembolik anlamlar etrafında toplumun birleştiği anlatılır. Gerek Türk destanlarında, gerek Dede Korkut hikayelerinde, gerek Bilge Kağan’ın öğütlerinde, gerekse diğer kolonizatör Türk Dervişlerinin ortak özelliği, Türk Milletine bir değer yüklemesidir. Ancak bu yaklaşımlar için Bilge Kağan, gece uyumadım, gündüz oturmadım, ölesiye, yitesiye çalıştım, çabaladım.. Şeklinde ifade etmektedir. Demekki, değere sahip olmak da yetmiyor, onun için mücadele etmek de gerekiyor.
Türk Milliyetçiliği, Türk Milletinin sahip olduğu değerleri savunmayı, yaşamayı ve de yaşatmayı amaçlayan bir anlayıştır. Türkçe konuşmak, tarih şuuruna sahip olmak, dilini, dinini ve kültürünü korumak ve yaşatmak her Türk Milliyetçisinin görevidir. Türk Milletinin değerler manzumesinde neler vardır? Türkler tarih boyunca çok farklı coğrafyalarda yaşamış, farklı ama genel itibariyle tek Tanrılı dine inanmış bir millettir. Türk Milliyetçileri bu tarihsel bütünlüğe sahip çıkar. Bu anlamda İslamiyet öncesi ve sonrası ayrım, toplumdaki değer algısında meydana gelen değişimi ifade etmektedir. Ancak inanç sistemindeki bütünlük, örf, adet ve geleneklerin dini inanışlar içerisinde kendine ait bir üslup geliştirmesi de doğaldır. Bu yüzden Türk Müslümanlığı olarak ifade edilen anlayış, karşımıza çıkmaktadır. Bu anlamda İslam, toplumların sosyolojisini dikkate almaktadır. Yaşanılan coğrafya, tarihsel birikim İslam anlayışının özünde olmasa bile yaşamsal karşılığında farklılık olması doğaldır. Bunu da en iyi kavrayanların Türkiye’de, Türk Milliyetçileri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Yahya Kemal, Hoca Ahmet Yesevi ile ilgili söylediği, Hoca Ahmet Yesevi’yi araştırın, bizim milliyetimizi onda göreceksiniz anlayışı da böyle bir yaklaşımın ürünüdür.
Buna göre Türk Milliyetçiliğine gönül vermiş Ülkücüler, siyasetini değerleri yüceltme mücadelesi olarak ele almak zorundadır. Ancak doğunun birçok toplumunda olduğu gibi Türklerde de, davranışın önemli olduğu görülmektedir. Yani, Türk toplumu sözlere değil, davranışlara daha çok önem vermektedir. Değerleri yaşadığını kimde görüyorsa ona yönelmesi doğaldır. Türk toplumu, hareketlidir. Hareketi sever. Miskinlik bir toplumsal davranışlarımızda pek görülmez. Tefekkür ve muhasebe için yapılan yalnızlıklar haricinde, genel itibariyle hareket halinde yaşayan bir toplumuz. Bu da şunu gösterir. Hem değerleri yaşayacaksın hem de hareket halinde olmak zorundasın. Türk Milleti, herkesi kendisi gibi görür. Kendisi gibi gördüğüne sempati besler. O yüzden yöre ağızları, dışarıdan bakanlar için garip gelse bile, yöre halkı için hep bir sempatiyle karşılanır. Çünkü bunun bile sembolik bir anlamı vardır. Türk Milliyetçileri için siyaseten sorumluluk alanların, değerleri yaşaması ve halka doğru hareket halinde olması gerekir. Bir gün kitap fuarında, bir gün bir türbede, bazen mahallenin bakkalında yani toplumun içinde olmayanların söylemleri zamanla itibarını kaybeder. Bugün gelinen noktada, siyaseten başarılı olanların en önemli silahı da budur. Değerler var, değerler için uğraşan bir kadro var, sürekli hareket halinde… Eleştirecek birçok husus elbette vardır, ancak siyaseti doğru zemin üzerinde üretmek ve netice almanız gerekir. Bugün Türk Milliyetçileri, kolektif bir şuur etrafında olmaktan ziyade, bireysel katkılara bel bağlamış durumdadır. Hâlbuki siyaset sadece bugünün meselesi değildir. Bu anlamda da Türkiye’de çok farklı kuşakları da içerisinde barındıran önemli bir siyasi harekettir, MHP. Yedisinden yetmişine bu harekete gönül vermiş her tip, yaştan bir kitlesi bulunan önemli bir siyasi yapıdır. 1944 olaylarına, 60 ihtilaline, 12 Eylül öncesi ve sonrasına vakıf olmuş, 1990’ları görmüş, günümüz Türkiye’sini de yaşayan bir kadroya sahiptir. Bütün bunlar bir siyasi hareket için önemli bir tecrübe kaynağıdır.
Bütün bunları görebilecek, değerlere sahip çıkan, hareket halinde olan, insanını tanıyan ve buna uygun zeminde siyasi kadrolara ihtiyaç vardır. O yüzden diyoruz ki, sabah namazını Hacı Bayram’da kılmaya tenezzül edemeyenlerin ya da aklına getiremeyenlerin Türk Milliyetçiliği adına siyaset üretmesi ve başarılı olması mümkün değildir. Burada Hacı Bayram Veli Hazretleri sembolik bir anlamdır. Ne için uğraştığının, ne için siyaset ürettiğinin, neyi hedeflediğinin samimi birer göstergesidir. Bunu anlayamayanlar da, meselenin özünü kavrayamazlar. Tartışmaların farklı noktalara çekildiğini veya çekileceğinin farkındayım. Ancak biz bundan sonra hangi değerlere sahip çıkmamız gerektiğinin sorusuna cevap vermek zorundayız. Milletin beklentileri, istek ve arzuları ile tarihin Türk Milletine yüklediği misyonu harmanlayabilenler kâmil manada siyasette başarılı olurlar. İktidarın bugünkü siyasi başarısı mevzunun boyutunu değiştirmez. Çünkü Türkiye’de ve Türk Dünyasında, haklı olanlar, en doğru tarafta bulunanlar Türk Milliyetçileridir. Türk Milliyetçileri de Türk toplumunu en iyi anlayanları olmak zorundadır. Bunu başarabildiği ölçüde de Türk Milliyetçilerinin siyaseten başarıya ulaşması zor değildir. Çünkü Türk Milleti içerisinde en kolay teşkilatlanabilen siyasi hareket, Milliyetçi Harekettir. O yüzden Milliyetçi Hareket için bugünler birer buhran gibi gözükse de, Milliyetçi Hareketin kendisini muhasebe etmesi ve tefekkür etmesi açısından da bir fırsattır.
Bu fırsatı değerlendirmek, kırılan gönülleri onarmak, değerlerin siyasetini yürütmek, hareket halinde olmak, Türk Milletine dokunmak ve zaferinde Allah’tan geldiğine inanarak teslim olmak gerekir.
Selam ve dua ile…