İnsanı yaşat ki, DEVLET yaşasın!
Şeyh EdebâliBir seçim dönemi daha sona erdi... Seçim sonuçları üzerine birçok senaryo üretmek mümkündür ancak bu senaryolara uygun aktörler kim olacak o da artık meçhul gözüküyor. On üç yıllık nitelikli tek başına iktidarın ardından kaotik bir koalisyonun ortaya çıkması bir hayli düşündürücü...
Seçimin kazananları liderlerin açıklamalarına göre dört siyasi partidir. Seçimin kaybedeni ise Toplu Açılışlar adı altında mitingler yapıp, tarafsızlığını kaybeden Eski (Eski olması da tartışılır) AKP Genel Başkanından başkası değildir. Devri iktidarın bütün nimetlerinden faydalanmanın yanında, toplumda meydana getirdiği tahribat, gerilim ve fitne ateşi yerini bulmuş ve 8 Haziran itibariyle ortaya yeni bir tablo çıkarmıştır.
Türkiye'de seçimlerin belirleyici kitlesi her zaman muhafazakar kitledir. Ancak bu seçimde özellikle doğu ve güneydoğuda ve buna paralel batıdaki belli yerlerde aldığı oylarla bir nevi Kürt toplumunun tek temsilcisi haline gelen HDP'nin siyasi aktör olarak ortaya çıkmasıdır. Bunun sosyolojik tahlilini daha sonra yapabiliriz. Ancak şimdilik şu kadarını söyleyebiliriz, Türkiye'de etnik bir yapıyı bütünüyle arkasına almış bir siyasi hareket haline gelmiştir. Bugün kendini Kürt olarak hisseden kitlenin hemen hemen bütününü etrafında toplayabilmesi üzerinde düşünülmesi gereken bir süreçtir.
12 Eylül öncesinde başlayan, 12 Eylül İhtilali ile birlikte devam eden sosyal ve siyasi baskılar, Özal hükümetleri tarafından ve PKK terör örgütüyle birlikte siyasi hayatın içerisinde yerini almaya başladılar. 1991 yılında DEP vekillerinin meclise girmesi, köy boşaltmalar, yer isimleri, ana dilde eğitim tartışmaları, terör örgütünün artan baskıları ve devletin hakim gücünün azalması ve bölgenin PKK'nın kontrolüne geçmesi... Devleti idare edenlerin verdikleri tavizler, PKK'nın verdiği silahlı mücadelenin haklı olduğunu ve güya Kürtün sahip olmadığı hakların kendilerine böylece verildiği sonucunu doğurdu. Bugün bir Kürt çocuğu altında mekap ayakkabı ve gerilla elbisesini giymenin gururuyla Hakkari ve diğer yerlerde göğsünü gere gere gezebiliyor.
Devleti idare edenler toplumsal ayrışmaya zemin hazırlayacak konuşmalar, söylemler ve çözüm süreci adı altında yapılanlar süreci daha da derinleştirmiş ve bugünkü haline getirmiştir. Özellikle son dönem siyasi süreçler bir yandan CHP'nin marjinal ve halkçı söylemleriyle Kürtçü siyasete sempati besleyen kesimi ve HDP ve PKK yanında olup da siyasetini AKP çatısı altında sürdürenlerin de HDP etrafında toplanması ve bunun oluşmasına çanak tutan sözde paralel yapı ve onun medyası sayesinde HDP bugün mecliste önemli bir konuma gelmiştir. Ancak HDP'nin bundan sonraki süreç içerisinde gelişebilmesi için iki kanal bulunmaktadır. Bunlardan birisi CHP'nin Marksist gelenekten gelen tabanıdır ki, bugün HDP'nin fikri zemini buna dayanmaktadır. Diğeri ise toplumsal kabulün önündeki engellerden biri olan MHP ile oluşabilecek bir uzlaşı zeminidir. Bu zemin oluşmadığı sürece HDP'nin nitelikli ve belirleyici bir siyaseti bundan sonra üretebilmesi zor gözüküyor. Ancak bölgesel gücünü siyaset sahnesinde hep bir baskı unsuru olarak kullanmaya devam edecektir. Burada toplumun genelinde HDP'ye yönelik baskı oluşacaktır. Bu baskıyı da kırabilecekleri tek siyasi oluşum da AKP'dir. Çözüm adı altında yürütülen sürece de katkı sağlayabilecek ve destek verebilecek bir diğer siyasi yapı da CHP'dir.
MHP, seçim sürecini genel olarak ekonomi ağırlıklı bir propaganda dönemi geçirmiştir. Bunun seçimi genel olarak etkilediğini söyleyebiliriz ancak MHP'nin nitelikli bir oy artışına sebebiyet verememiştir. Burada da terör meselesinin ekonomik kaygıların arkasında olmasından kaynaklandığını düşünebiliriz. Bugün ortaya çıkan bu tablo, ekonomik meselelerle çözülebilecek bir mesele gibi durmamaktadır. Bugün Türkiye'de oluşan siyasi haritada üzerinde bir hayli düşünmeyi gerektiren bir tablodur. Bingöl, Bitlis, Muş, Van gibi geçmişinde önemli bir varlığı olan MHP tabanının tamamen ortadan kalktığını göstermektedir. Siirt, Batman, Urfa, Adıyaman gibi yerlerde de varlık gösterememiştir. Hakkari, Şırnak ve Tunceli de ise hemen hemen hiç yoktur. Bundan sonra buralarda Milli kimliği güçlendirmek, toplumsal kaynaşmayı milli şuur etrafında gerçekleştirebilecek dinamik bir yapı şu anda bulunmamaktadır. AKP ise bu bölgede iki türlü kendini göstermektedir. Birincisi PKK karşısında devleti temsil etmektedir. İkincisi ise tarikatlar vasıtasıyla tutunduğu dini yapılar sayesindedir. Bugüne kadar buna örtülü PKK ve HDP desteği de vardı; ancak bu desteğin yeri artık HDP almış gözüküyor. MHP ise burada bir aktör olmaktan çok uzak hale gelmiştir. Bölgede cesaretle yapılan bazı mitinglerin göstermelik ve taşıma şeklinde gerçekleşmesi mesaj açısından önemli ancak bölge halkına karşı da ötekileştirici bir tarafı ortaya çıkmaktadır. Bugünkü seçim sonuçlarının ortaya koyduğu tabloda Kürt etnik yapısını temsil eden HDP'nin aldığı oyla güya Türklerin aldığı oyun temsili olarak aynı olması düşündürücüdür. Toplumun bütününü temsil eden, binlerce yıllık geçmişten bugüne genel, felsefi ve sosyolojik bir karşılığı olan MHP seçmeninin seçim tablosunda bu hale gelmesi oldukça düşündürücüdür. Bugün vekil olarak meclise giren nitelikli kadroların çoğu ekonomik problemleri çözmeye odaklanmış bir vekil kadrosuyla mecliste temsil edilecek duruma gelmiştir. Ancak çözüm süreci adı altında Türkiye'yi çok tehlikeli bir sürece doğru getiren sürece yönelik daha nitelikli, kalıcı ve etkili çözümler getirebilmesi gerekir. Özellikle tarihin ve kültürün neresinden bakarsak bakalım öz ve öz Türkmen şehirleri bugün PKK'nın insafına terk edilmiş durumdadır.
Bundan sonrasında HDP'nin yukarıda bahsettiğim gibi normal şartlar altında alabileceği en yüksek oyu almıştır. Bu tablo içinde siyasette belirleyici faktör olabilmesi zor gözüküyor. AKP, giderek eriyecek, kendi içinde farklı tartışmaları da beraberinde getirecektir. CHP, her şekilde konumunu muhafaza edecektir. İster AKP ile koalisyon kursun, ister HDP nin içinde olduğu bir yapıda CHP'nin kaybedeceği bir şey yoktur. Ama MHP'nin içinde yer alacağı koalisyonların devletin bazı dengeleri açısından makul gibi gözükse bile, hiçbir kesimi memnun edemeyecektir. Ne AKP ile ne de CHP ile yapılacak koalisyonlarla birlikte MHP'nin kendi içindeki tartışmaları giderek artacaktır. Süreç içerisinde eriyecek olan kitle her halükarda AKP tabanı olacaktır. Bu taban içerisindeki muhafazakar kitlenin HDP ve CHP'ye yönelmesi mümkün değildir. Muhtemelen bir kısmı yeni bir oluşum adı altında Milli Görüş çizgisinde olanlar yeni bir siyasi yapı ya da mevcut yapı içerisinde devam edeceklerdir. Bir kısmı da geleneksel muhafazakar kitlenin yöneleceği yer ise MHP olacaktır. MHP'yi gelecekte iktidara taşıyabilecek kitle de bu kitledir. Çünkü CHP ve HDP'den MHP'ye bir oy akışı gözükmemektedir. Kaldı ki, CHP'nin ulusalcı kesimi MHP'nin milliyetçi söylemlerinin karşılığı olarak MHP siyasetinde belirleyici bir yeri olması söz konusu değildir. Ancak toplumsal bütünlük açısından CHP'nin bu ulusalcı kesiminden de oy gelebilir. Ama bu oylar, iktidar yapacak oylar değildir. İktidara giden yol, Türkiye'de muhafazakar kitle olduğu unutulmamalıdır.
Türkiye'deki bu siyasi tabloda her halükarda kaybetmeyecek iki kesim bulunmaktadır. Bunlar CHP ve HDP'dir. AKP'nin kaybı giderek devam edecektir. Siyasetini doğru zemin üzerinde kuramazsa kaybedeni MHP ve dolayısıyla Türk Milleti olacaktır. Ancak MHP süreç içerisinde daha da güçlenerek çıkabilecek potansiyele sahiptir. Ancak bunun karar süreci MHP ve onun seçmeni açısından kolay olmayacak gibi gözüküyor.
Bütün bu siyasi tablonun ardından MHP'nin asıl üzerinde düşünmesi gereken sorun ise giderek silindiği bir coğrafyada varlığını yeniden nasıl tesis edebilecek olmasıdır. Bu zinciri kırabilecek tek siyasi yapı da MHP'dir. Süreci doğru okuyan MHP hem siyasi anlamda geleceğe güçlü adımlarla yol alacaktır hem de Türkiye'nin bütünlüğünü sağlayabilecek tek siyasi organizasyon olarak bunu sağlayabilecektir.
Özellikle HDP’nin blok olarak oy aldığı yerlerle ilgili MHP’nin ciddi anlamda sosyolojik bir analiz yaparak, meseleyi bütün boyutlarıyla gerçekçi bir şekilde ele almasında yarar vardır. Toplumsal kaynaşmayı sağlayamadığımız sürece, bu süreç giderek keskinleşecek ve bir gün iç ve dış sebeplerin etkisiyle kırılma noktasına gelecektir. Sadece bölücü faaliyetler olarak değerlendirmek ve sosyolojik bir yaklaşımda bulunamazsak meseleyi çözemeyiz. Başta dini ve ekonomik anlamda olmak üzere, eğitim, kültür ve diğer belirleyici unsurlarıyla birlikte ele alınıp değerlendirmek gerekir.
MHP açısından seçim sonucunda geleneksel muhafazakar Anadolu oylarında artış olması sevindiricidir ancak doğu ve güney doğuda silinmesi ise bir hayli düşündürücüdür. Bunun sebebini AKP’nin yanlış uygulamaları, söylemleri ve hatta gizli kapaklı görüşmelerinin etkisi olabilir ancak MHP olarak buna yönelik acil çözüm önerileri getirmesi gerekecektir. Bundan yüzleşmekten de kaçınmamak gerekir. Elbette ekonomik meseleler de toplum için önemlidir. MHP’nin seçim beyannamesinin can alıcı noktaları ekonomideki çöküş gözükmektedir. Ama bölücü faaliyetlerin zirve yaptığı bir dönemde, bu geri plana atmak doğru değildir. Acil durum ekonomiden ziyade milli birlik ve bütünlüğe yönelik çalışmalar yapılmasında yarar vardır.