Gül, kokusuyla ve asaletiyle Peygamber Efendimiz'i temsil eder.
Sadece temsil etmekle kalmaz; insanca sözlerin, manevi duyguların reçetesidir aynı zamanda. Verildiği herkesi mutlu eder, yüreğe tebessüm olur.
Hasbihal eder; her rengi bir mana taşır, sessizliği vaveyladır duyanlara.
Kırmızı bir gül “seni seviyorum” derken, beyaz gül “duruluk, saygı, sır, değer ve masumiyeti,” pembe gül “nezaketi,” sarı gül ise “bağlılığı” simgeler.
“Gül veren elde, gül kokusu kalır.” — Hz. Mevlana
Güllerin dili, duruşu insanı anlattığı gibi, emek ister, saygı ister.
Gül kokusunu duymakla, duyurmak mana içinde dokunuştur. Gül, beyanı esastır; menzili şaşmaz yeter ki insanın fikri zikrine karışsın.
İnsanlığın gül bahçelerine girip gül kokusunu duymadığı bir çağda yaşıyoruz. Aslında her bir lisan, her bir insan gülün ta kendisidir.
Fidan ektiği bahçeye uzaktan bakanların işi değildir.
Ne kokusu vardır, ne sevdası. Görünüşte gül renginde olur sadece; yüreğe dokunması imkânsızdır.
Günümüzün en büyük tehlikesi budur işte: Güle aldanıp yola revan olanlar ne söze bakar, ne istikamete. Sadece rütbe ve suretine aldanası göçler yapar yüreği, ve bir dönem sonra gül kokusunu duyamayan yürek başlar; dokunmadan yüreğe sadece gül olmanın derdine düşer. Bilmez, manadan takılıp gitmiştir bir yalanın peşine.
Okuduğunuz kitaplar, dinlediğiniz insanlar, çevreniz, aileniz ve çok değer verdikleriniz her kim olursa olsun, dikkat etmeli ne diyor, ne demek istiyor. Gayesi nedir, topluma ne kadar faydalıdır? Yoksa sadece kendi ışığını mı takip eder? Bunlar çok önemli: ne anladığınız, neyin peşine takıldığınız.
Bazen tüm doğru bildikleri yanlış olabilir insanın ve bunu doğru diye diretir. Direttiği gibi kalmaz; insanları buna ikna ederek zincirleme talan eder yürekleri, sonrası yaprak dökümü olur.
Bataklıkta yetişen gül ile sarayda yetişen gül aynıdır; neden sarayda yetişen rağbet görür, bu haksızlık olmaz mı?
Bir de öyle bahçeler vardır ki bakarsınız, hayran olursunuz, hatta o bahçeye girmek için elinizden gelen çabayı gösterirsiniz; size göre en güzel güller oradadır. Duruşuna hayran olduğunuz bahçeye girince sizi dizinize kadar çamura batırır; ne gül kokusu, ne de gül size anlam verir, veremez. Çünkü sureti gül, bizler sireti arıyoruz aslında.
Surete aldanışlar hep hayal kırıklığı yaşatır insana. Kitabın dış kapağına aldanıp okumadan rafa kaldıran gibidir.
O kitap ne okunur, ne bir insana şifa olur; sadece kitaplıkta yer kaplar, arada tozu alınır.
İnsan önce kendine sormalı: Ben hangi gülüm? Ben kime zarar veriyorum, kime şifa oluyorum? Sükût iyidir; dokunmak için bağırmak gerekmez. Bugün görmediğimiz, duymadığımız binlerce gül bahçesi vardır; kâinat onlar sayesinde gül kokar.
Çağın en azılı düşmanı "ben biliyorum" demektir.
Bilmek nedir ki? Ne kadar bilebilir insan veya en doğrusunu kendi mi bilir? Bilmediği, yaşamadığı bir hayatın sunumunu mu yapıyor? Kendi yüreğine gül olamayan, gül bahçesini mi anlatıyor? Reçetesi yan etki mi insanlığa, şifa değil mi? Devaya hekim mi değiştirmek gerekiyor gerçekten? Bilmediği ilacı kullanan insanlar kangren olmuş bir dil gibidir.
Kendine verdiği zarar yetmez; binlerce yüreği hasta eder.
Yola kiminle çıktığınız, kiminle yürüdüğünüz çok önemlidir. İnsan görmez belki zaaflarını, nefsine yenik düşer; ama gözle bakmak ile yürekle bakmak arasındaki farkı bulana kadar, dikenler ellerini kanatana kadar aramalıdır.
Ara sıra kendine sormalıdır: Bu gül neden kokmuyor, ya da kokuyor ama bana ışık olmuyor, yüreğime dokunuşu beni köle mi ediyor?
İnsanların içinde yalnızlık budur işte; muazzam kalabalık bir çevreniz vardır ama iliklerine kadar yalnız bir yürek taşır.
Sevmek, sevilmek, takdir etmek, özür dilemek, sarılacak bir yürek, yaslanacak bir omuz, çalmadan girilen bir kapı, sessizliğinizi anlayacak birileri yoksa etrafınızda, demek ki yanlış bahçede, yanlış kokuya müptelasınız.
Gençlere sunulan güller kokmuyor; talan edilmiş, tarif eden bilmiyor ki bu kokuyu, hissetmemiş ki, hissettiremiyor.
Kişinin yürek dili ve edebiyatı muazzam olabilir, lakin kalemi ve yüreği kendini arıyorsa üç beş lakırdı veya isyan kokan sözler ne verebilir?
Benlik bir perdedir; insan açıp bakmaz çünkü kendi gördüğü manzara onu ikna etmeye yeter. Açın perdeleri, hep iyiyi ve doğruyu tartın; defalarca sorun kendinize: Mutlu muyum, yüreğim bir başkasına tebessüm oluyor mu?
Ben olmamın dışında neyim?
Mutluyum diyene kadar konuşun kendinizle ve şu bir gerçektir ki, insanın en büyük düşmanı ve dostu kendisidir.
Aynalar yalan söylemez; aynanın karşısından dili değil, yüreği gül kokan kişi olarak ayrılın.
Yolunuz gül renginde, gül kokusunda olsun her daim.
Sevgilerimle.
Kıymetli Yazar/Şair Amine Çalıkan hocamın kaleme aldığı Gül kokusu bizlere kadar ulaştı iyiki varsınız hocam gönülden kutluyorum
Harika bir yazı değerli hocam hemen paylasicagim herkes okumali.