Dünya ağlıyor, insanlar bu konunun neresinde, orasını çözemediğim soru işaretleri yüreğimi kanatıyor.
Bir yanda savaş, açlık, zulüm, ölüm; bir yanda siyasi kavgalar yüzünden kaybolan duygular, gençler; bir yanda “Ben haklıyım!” naraları...
Haklı olmamız neyi değiştiriyor?
Dünyayı mavi renklere boyuyor mu haklılık kavgası? “Kudüs” diye haykırıyor belli bir kitle. Evet, üzüntümüz yüreğimizde.
Lakin dönüp baktığımızda, kendi ülkesinde milletine, bayrağına, dinine saygısı olmayan bir insanlığın vahdetin yokluğundan dem vurması bir darbe daha vuruyor yüreğe, insanlığa.
Bu sabah bir haber aldım: Sekiz yaşında bir kız çocuğunun ölümü... Kocaeli Derince Bekir Sıtkı İlkokulu'nda menenjit hastalığı geçiren sekiz yaşındaki İrem Arslan, tedavi gördüğü Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi yoğun bakım ünitesinde, tüm müdahalelere rağmen yaşama veda etti...
Yıl 2025 ve menenjitten ölen bir çocuk...
Dikkat edilmesi, sorgulanması gereken o kadar çok şey var ki...
Bazı aşılar devlet tarafından karşılanmıyor, zorunlu olmadığı öne sürülüyor. Lakin yaşadığımız pandemi virüsü sonrası çocukların daha sık hastalandığı gözler önünde. Parası olan aşıyı yaptırıyor, peki ya olmayan ne yapsın?
Bir de işin başka boyutu: Bu konuda çoğu aile bilinçsiz. Enfeksiyon oranının yüksek olduğu toplu alanlarda insanların hastalık oranına yakalanma riski kaçınılmaz...
Pandemi sonrası geçmeyen grip enfeksiyonu, öksürük, ateş, halsizlik oranlarındaki artışın, bazı hastalarda kronik bir yorgunluk sebebi olduğu aşikâr.
Peki, günde kaç çocuk hastalıktan, kaç aile soğuktan, açlıktan veya sevgisizlikten ölüyor, bunu biliyor musunuz?
Ateş düştüğü yeri yakıyor. Sadece birkaç teselli cümlesi, birkaç paylaşım... Acı dinmiyor. Veya avazımız çıktığı kadar: “Nerede bu devlet, nerede bu millet?” serzenişleri vicdan rahatlatma şekli.
Olayın acı gerçeği: Süslü kelimelerle ne yazarlık, ne de gazetecilik; ne de devletçilik... Kimse işini iyi yapmazsa, merhamet denen duygu makam, mevki üstüne çıkarsa, işte o gün bir şeyler değişir. Belki...
Milyonlarca çalışan kurum var, sessiz, sakin, sadece izlemekle yetinen büyük bir kitle... Bunun yanında, gerek yazısıyla, eğitimiyle, gerekse insanlığa faydalı işler yapmakla kendini sorumlu hisseden güzel yürekli insanlar...
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)'in şu sözünü yol bilmeli: "Birbirinizi sevmedikçe gerçek manada iman etmiş olmazsınız."
Üstünlük, takva ve Yaratan’dan ötürü yaratılanı sevmeyi bilmektir. Din kardeşine merhamet etmeyene Allah merhamet etmez. Karşı komşusunu tanımayan insanların ülkeler için nara atması, ancak kendi vicdanını rahatlatır.
Ayrıca, saygı duymayan bir merhamet, gövde gösterisi gibidir. “Ben savaşa üzülüyorum, sen üzülmüyorsun. Ben siyaset için çırpınıyorum, sen sessiz kalıyorsun.” Gösterişten öteye geçmez. Kendi milletine saygısı olmayanın, kimseye saygısı olamaz. Ayrıca dua, nefret, gerekse vefa gizli yapılır. Birilerini ezerek, kırarak yapılan mal, mülk, makam (dünya kibri) ötesi olamaz.
Dünyanın en zeki insanı olsanız, isterse en zengin, bir nefes garantisi olmayan beşerisiniz. Kraldan çok kralcı olmaya merhamet denemez.
Sayfalar dolusu sevgiden bahseden insanlar ne yazıktır ki, sevginin lisanını bilmezler. Savunduğunuz sevgi olsun. Kızdığınız, kırıldığınız ne olursa olsun inanın önemi yok. Saygı ve sevgiyle atılan temel sarsılmaz. Bağırarak birbirinize nefret tohumları ekerek insan olamazsınız.
Türkiye, destanlar yazmış bir ülke. Gerek milleti, gerekse bayrağı...
Bugün geldiğimiz noktada gençlerin birçoğu miting meydanlarında, bazıları uyuşturucu bağımlısı, bazıları dine inanmıyor, çoğu işsiz... Ve biz buna seyirci kalıyoruz. Kaldığımız yetmiyor, gençlerin beynini yıkıyoruz.
Mustafa Kemal Atatürk bir siyasi parti malzemesi değildir. Kazandığı zaferler tarihe adını payidar kılmıştır. Bugün geldiğimiz noktaya bakılırsa, Türk milleti kendi kendine bölünme, taraf stratejisi yapmaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk Türk milletinin kahramanıdır. Kimse kendine mal edip bölücülük yaratamaz.
Çıkaralım artık at gözlüklerini, birbirimize ne yaptığımızı görelim...
Kıymetli hocam teşekkürler yüreğinize sağlık