Doğumla ölüm arasındaki serüven, hayatın kendisidir.
Bu yolculukta her birimizin yolu, farklı renklerde ve tonlarda boyanmıştır.
Bazılarımızın yolları birbirine yakın renklerde, sanki uzaktan aynı paletten fışkırmış gibi. Bu yollar, birbirlerine rastladığında, anlaşır ve kaynaşır; hayatın kıvrımlı patikalarında birlikte yürürler.
Rüzgarların, alaboraların, hatta fırtınaların karşısında birlikte dururlar, omuz omuza, göğüs gererler zorluklara.
İnsanız, evet.
Her birimizin içinde bir dünya yatar, kendi ekseninde döner.
Bu dünyalar, bazen sağlam zincirlerle, bazen de ince bir pamuk ipliğiyle birbirine bağlanmıştır. Bu bağlar, bazen sıkı ve dayanıklı, bazen ise en hafif esintide sallanır, ama hep oradadır.
Hayatın bu yolculuğunda, hangi virajda zorluklarla yüz yüze geleceğimiz, hangi düzlükte cennet bahçelerine adım atacağımız bilinmez.
Hayatın bu gizemi, her adımımızda bizi şaşırtır, bazen sevindirir, bazen hüzünlendirir. Her bir yol ayrımı, yeni bir macera, yeni bir öğrenim ve yeni bir anlayış doğurur.
Hayat yolunda yürürken, renklerimiz zamanla solabilir ya da daha da parlak hale gelebilir. Bu yolculukta, her birimiz kendi renklerimizi taşır, kendi tonlarımızla hayatın müziğini oluştururuz. Bu müzik bazen bir senfoniye dönüşür, bazen bir solo performansa.
Nihayetinde, her hayatın kendine özgü bir hikâyesi vardır.
Bu hikâyeler, kimi zaman birbirine dokunur, kimi zaman yalnızca kendi iç dünyalarında yankılanır.
Hayat, bu sonsuz yelpazede, her birimizin kendi resmini çizdiği bir tuvaldir. Bu resimler, hayatın kendisi kadar çeşitli ve sınırsızdır.
Güzellik nasıl göreceli bir kavramsa, aslında huzurda öyledir. Kişi kendine gelen sıkıntıları bir misafir gibi görmeli belki. Hayat maraton koşar gibi ezerek hedefe ulaşmak için fazlaca yorucudur.
Hırsların bizi yarışın ortasında yorduğunu düşünemeyiz tabi ki insanın hayalleri olmalı ama bu hayaller zihninde dinlendirici huzur verici olursa hayal dünyası bir dinlence alanı olur ara, sıra köşenizde sizlik bir fotoğraf olur.
Günümüz şartlarında insan olarak çok yorgunuz, belki bakış açımız, yada isteklerimiz fazla insan ne kadar beklenti içinde olursa o kadar yoruluyor.
Bazen sezsizce dinlemek, izlemek gerekiyor.
Hayat bir insanla anlam buluyor.
Etrafımızda çok kalabalık olması yerine bizi anlayan tek insan ruhumuza şifa olabiliyor.
Hatalar ve pişmanlıklar geçmiş ve gelecek işte bu gelgitler bizleri habersizce dibe çekiyor, zihin ne ile meşgulse dil onu zikrediyor.
Geçmiş bitmiş, geleceğin garantisi yok bunlar için milyonlarca insan mutsuz ve hayatını yaşanmaz hale getirmiş.
Zaman bizden çalmış sinsice ve çalmaya devam ediyor ve buna biz izin veriyoruz neden çok büyük hayaller kurarak ve bunun peşinde düşe kalka koşarak insan en sevdiği işi yaparsa mutlu olur.
Sevgi bir gül bahçesi bahçıvan bizleriz, dokundukca kokar ellerimizle dokunduğunuz her şey gül kokar.
Hatalar tecrübe, tecrübeler güç, keşkeler yersiz ve anlamsız yorucu, pişmanlıklar Tevekkül Velhasıl hayat yaşamaya değer bir güzellik sunuyor.
Duygular türlü türlü, özlem, vuslat, acı, bunlar bile huzur veriyor yerine ve zamanına göre. Özleyecek birinin olması, kavuşma hayalli, acı çekmenin sabrı mükâfatı hiç bir şey yersiz değil düşünürsek.
Okyanus derinliklerinde mananın gönüllerden neşed ettiğini farzedersek aklın ve tüm zihnin sevda rüzgarında gaiblere vardığına şahid oluruz.
iki kelam bazen acı bir kahvenin içine döküldüğünde şekerden tatlı hale gelir.
Hoşçakalın.