Edep, insanlık tarihinde daima bir medeniyetin temeli, toplumsal huzurun kalesi olarak kabul edilmiştir.
Ancak, günümüz dünyasında bu temel taşın çatladığını, değerlerin sarsıldığını görmek zor değildir.
Zaman dem aldı hoyratça acılar, imtihanlar hayatımıza giren yalan ve doğrular.
Hepsi bir sınav ve arayıştı olmalıydı.
Yaşamadan tecrübe edilemeyen gerçekler hep olacaktı.
Öğrendik mi?
Benlik çerçevesinden kainat-ı temaşa etmemeyi, dünyanın maddi olarak bir iğnesinin değeri olmadığını ve bizden manevi olarak hazine değeri duyguları gün geçtikçe azaltarak aldığını.
Yalanın dile dost, edebin ise yaralı olduğu bir çağda yaşıyoruz.
Bu çağ, insanın hakikatten ne denli uzaklaştığını her geçen gün daha fazla hissettiriyor.
Kusur arıyor lakin kendimizde bulamıyoruz.
Dostluklar, arkadaşlıklar menfaatler dahili, samimiyetsiz selamlar, saygılar rütbe ederi.
Neydi Aranılan?
İnsanın çevresi kalitesi kimliği aslında yüreğinin imzasıdır aynı zamanda, kişi yüreğinin dışa vuran haykırışını gizleyemez.
Sözler lisanı aştı anlaşılmaz oldu, verilen teselliler sahte, emanetler ihanete uğradı.
Bunları tek bir kelam, bazen beşeri duyguların ağırlığı, kibir ve riya kişiye kimliğini unutturup bu sensin dedirtti.
Bir zamanlar ağır sözler, derin anlamlar taşıyan nasihatler vardı.
Verilen sözler bir hayat boyu sadakatle taşınır, güvenin köprüleri sağlam temeller üzerine kurulurdu.
Güvenmek Mi...
Bir zamanlar taşlara çiçek açtıran bahçeler vardı.
Sokaklar tebessüm eden insanlara hayran olur, her sokak kocaman bir aile yapısına sahipti.
Sözler tutulur, vaadi verilenler yerine getirilirdi.
Bunu yaparken insan önce kendine olan güvenini kaybetmek istemez ve bir dost kaybetmenin ağırlığını kendine reva görmezdi.
Şimdi ise, “tarumar edilen sözler” arasında doğruluk ve dürüstlük kaybolmuş gibi.
İnsanlar arasındaki güven, kolayca yıkılabilecek bir kumdan kale misali; bir rüzgâr, bir yalan, her şeyi alıp götürüyor.
Toplumun bu karmaşasında, gönüller her zamankinden daha sefil, ruhlar daha dağınık.
Çünkü mutlu olmak uğruna yarışmak ve en iyi benim fikri yürek gibi güçlü bir kaleyi ele geçirmiş.
İnsan tek başına mutlu olamaz, mutlu gibi yapamaz maalesef günümüzde benlik tohumları bizlik bahçelerini viran eyledi.
Arayış İçinde Kaybetmek
İnsanlar, içlerinde boşlukları dolduracak gerçek bir anlam arayışında.
Ancak, bu arayış yanlış yerlerde yapılıyor. Gönüller sefil, arayışlar derin ama sonuçsuz. Sevgiyi, huzuru ve anlamı yanlış kapılarda arayan insanlar, bulduklarında bile onu tanıyamaz hale geliyor.
Hep kendini arayan insan aynı zamanda buldum diye ikna ediyor.
Aynaya bakmadan yüzünü göremeyen insan, nasılsa insanların fikirlerine önem vermeyen insan aynıdır.
Her insan bir aynadır iyi veya kötü sonuç sizi yansıtır.
Ekilen fidan veya tohum büyümesi gölge olması için belli bir emeğe tabidir.
Gül fidanı ekilen bahçede gül kokar, gül koklamak için dikene razı olmalı gönül, diken nasihattır.
Kimliği bulmaktır, manadır, özdür.
Olmadı koparıp atayım zihniyeti kadere olan gayrete revamıdır.
Kolay mı vazgeçiyor insan bunu yaparken önce kendinden geçtiğinden habersiz.
Ahir Zaman Lisanı
Bunun bir ahir zaman alameti olduğunu düşünenler var.
İnsan fıtratının yorulduğu, özünden uzaklaştığı, sürekli bir meşguliyetle kendini avuttuğu bu dönemde, nefsin zincirleri daha da ağırlaşıyor.
Doğa, sadelik ve içsel dinginlik, adeta insana sırtını dönmüş gibi.
Bir zamanlar toprakla dost olan insan, şimdi ondan uzak, suretine hapsolmuş durumda.
İnsanın en zayıf yanı övgüdür, nedense ruhu okşar.
Süretin, sireti prangalama halidir fazla övgü ve taktir beklemek gurur öyle sinsi bir duygudur ki toprağa olan gerçekliği bitirir yerine sen olmasaydın toprak yağmura kavuşmaz dı dedirtir.
Toprak sesini, sâdâkatını muazzam şekilde devam ettirir.
Toğrağa bakmalı mı tefekkür ettiren zaman ayırmalı belki en derininden.
Manevi Çöküş
Toplumun ahlâkî ve manevî çöküşü, sadece bireysel kayıplarla sınırlı değil.
Kültür, gelenek, geçmişin hikmet dolu öğretileri de bu sessiz çöküşün bir parçası oluyor.
Oysa, her medeniyetin özü, bireyin ahlâkıyla, insanın insan olma vasfıyla şekillenir. Toprak, değer verdiğimiz her şeyin kök saldığı yerken, insanlar o kökten uzaklaşıyor; toprak artık sadece ayaklarının altındaki bir yüzey, bir anlamdan yoksun.
Bu karmaşa içerisinde umut yine de var.
Her çöküşte bir dirilişin izleri saklıdır. İnsanlık, arayışını doğru yöne çevirdiğinde; hakikati, sadeliği ve anlamı yeniden bulduğunda, edebin yara aldığı, yalanın dost olduğu bu dünya, bir kez daha iyileşecektir.
Ancak bu iyileşme, herkesin kendi gönlünde başlamak zorundadır. Bir gölge gibi savrulan hayallerin yerini köklü değerler aldığında, insanlık yeniden kendine kavuşacaktır.
Bu yolculuk, bireylerin kendilerine dürüst olmasıyla, hakikatin peşinden gitmesiyle başlayacak.
Çünkü insanı insan yapan, ne sahip oldukları ne de gösterdikleridir; insanı insan yapan, gönlünde taşıdığı edep ve doğruluk mirasıdır.
Edep mecrûh, yalan lisana hemhâl
Bedhah fikirler, tarumar verilen sözler
Çölü gören, yağmur derdine
Ektiğimiz bahçeler olur mu? mûteber bir gölge
Aşk aradık sefil gönüllerde
Ahir zaman hicap eder fıtrat-ı insan âvâre
Garip sûretin nefsi, toprak atılmış siret-i ebede...
Ne kadar doğru. Artık kadir kıymet bile bilen insan sayısı beş parmağı geçemez oldu. Kime dost diyeceğimizi şaşırdık. Bunu gerçekten sanal dünya mı yaptı? Yoksa hep mi böyleydi insan oğlu ? Haklı sözleriniz , yüreğime taht kurdu. Ellerinize emeğinize sağlık. Kaleminiz kavi olsun kıymetli dostum ve hocam. Gül kokunuz her daim taze olsun
İnsanlığın uzun süredir unuttuğu duyguları o kadar guzel ve narin bir dille anlatmissiniz ki degerli hocam her kelimesi etkileyici ve cok guzeldi.Kalemin daim olsun.
Tebrikler yolun açık olsun
Emeğine sağlık
Kıymetli Yazar/Şair Amine Çalışkan hocamı böylesine önemli bir konuyu kaleme aldığı için kalbi muhabbetle kutlar saygılarımı sunarım