Mahallenin delisi desem deli değiller, “mayın eşeği” desem eşek olmadıkları apaçık. Bunların Kelebek romanında bataklığın geçiş yollarını bilen domuzu olarak kullanıldıklarını ve/veya o rolü üstlendiklerini söyleyen yanılmış sayılmaz.
Sahi, ilk önce ben kimim, sağımda ve solumda kimler var, bilinmesi gerekir değil mi?
Ben, Mete Han’dan Mustafa Kemal’e uzanan tarih sürecinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranların iradesiyim.
Türk Devlet Geleneğinin merkeziyim, öyle görüyorum kendimi. Bu yüzden hiçbir egemen gücün telkinleriyle davranış belirlemek gibi bir çapsızlığım, psikolojik ezikliğim yoktur. Asırlarca genlerime işleyen bu cevher, her millî konuda yönümü ve yerimi bulmamda önümde ışıktır.
19 Mayıs’tan Cumhuriyete giden yolun millî ruhunu benliğinde hissedenlerin devamıyım…
Kurucu iradenin ana damarı olan CHP’nin yoldan çıkmamış ana damarının günümüze yansıyan filiziyim.
Sağımda, kurucu iradeyle zoraki barışık görünenler, solumda ise ana damarın gövdesine sarılarak yükselen emperyalist sarmaşıklarının şımarıklığı var.
İkisi de beni sevmezler… Olsun, ben onları ülkeme hizmet ettirmek için yerine göre sevgiyle, bazı sertçe azarlayarak, gerektiğinde ortak çalışmalar yaparak var oluşumuzun temel felsefesini dünden yarına taşıma çabası içinde boğuşur dururum.
Kızgınlık ve kırgınlıklarım olmaz mı, olur elbet. Bunlar, asla kin güdülecek boyutta olmaz. Aynı toprağın çocuklarında olması gereken vatan sevgisi, geçmişe saygı, geleceğe umutla bakma, birbirinin duygu ve düşüncelerine saygı gösterme mecburiyetine davettir serzenişlerim. Bu kadarcık beklentimiz olsun artık.
İki tarafımdakilerin oluşturduğu siyaset yelpazesinde, değersiz değerlilerin hüküm sürmesi içimi acıtır. Gerçek değerler etkili yerlere ulaşamaz buralarda. Bu sarmaşıklardan sağımdakiler dinimizin değerlerini, solumdakiler milletimizin değerlerini, üstüne üstlük “demokrasi, insan hakları ve çağdaşlık” diye bir şablonu sömürerek yükselme ortamı bulurlar.
Sağımdaki zümre içerisinde dinimizin Araplar için gönderildiğini zannedip Araplaşanlar, beş bin yıllık Türk Tarihi yerine, Anadolu Selçuklularından sonrasına sahip çıkanlar çoğunluktayken solumdakiler, Türklerin tarihini Kurtuluş Savaşıyla başlamış zannederek, ondan öncesine kinli ve duyarsız olup bana, dolayısıyla Cumhuriyetin Kurucu iradesine samimiyetle sarılanları azdır.
Sağımdakiler içerisinden milli değerlerimi hedefe oturtanlar çoğunluktayken solumdakilerden millî değerlerime saygılı görünenler bile dini değerlerime takıntılıdırlar.
Neredeyse “tek tip” bir kalabalık var sağımda. İnanmadıkları düşüncelerde bile topluca ortak karara varabilirler. Yanlışı bile savunurken “Allah rızası için” yaptıklarına inananlar az değildir.
“Kol kırılır yen içinde kalır” diye diye kokuştukça kokuşurlar ama kokuları dışarı sızmaz. Oysa sol tarafımdakiler kırılan kolun öz eleştirisini yaparlar günlerce. İpliği pazara çıkmayan kalmaz. Ne var ki iki yanımdakiler, dışarıya karşı anında tek yumruk olabilirler.
Sağımdakilerin de solumdakilerin de toplumu gerecek, gündemi değiştirtip dikkatleri farklı kanallara akıttıracak elemanları vardır.
Söz gelimi önemli olayların, sosyal problemlerin fitilini ateşleyecek prototipleri vardır ama dokunulmazdırlar sanki. Kimseye kapıyı göstermezler, sığ sular gibi kirlilerini içlerinde tutarlar. Oysa derin sular asla pislik kabul etmez, derhal kıyıya atar çöplerini…
Ne yaparlarsa yapsınlar iki yanımdakiler de ayrık akıllıları tutar, yüceltirler.
Manisa’da bulunduğu hâlde Ankara’da suikasta uğradığını söyler, paralellerine kahramanca (?!?) sahip çıkarlar ama iplik pazara çıkınca eski aşklarına benden fazla saldırıyor numarası çekerler.
İki tarafın da kirli yüzlüleri saygın muamelesi görür. Cumhuriyetimizin kuruluşuna giden yolda, kelle koltukta savaşarak başta bütün Türklerin ve insanlığın takdirini kazanmış Mustafa Kemal’e kinli olanlar daha çok sağ tarafımda toplanmışsa da solumdakiler Atatürk’e kafalarına göre elbise biçer, çerçeve çizerler. Mustafa Kemal’in Atatürk oluşunu hazmedemeyenler itibar görür o tarafta…
“Türkiye Libya’da çizgiyi aştı, Türkiye Karabağ’a cihatçı terörist gönderdi, Türkiye Doğu Akdeniz’i geriyor” diyen Dış ilişkiler Baş danışmanının şu incitici beyanına bakın:
“Biden yönetiminden hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, yargı sisteminin siyasetten arındırılmasına, güçler ayrılığına, demokratik reformlara, medya, ifade, toplanma özgürlüğü gibi tüm temel hak ve özgürlüklere çok güçlü bir vurgu yapması” nı isteyene karşı çıkanlar olsa bile sesleri cılız kalır.
Kimse bu “manda” yanlısına kapıyı göster(e)mez. Atatürk’ü ağzına almayı kendine yakıştırmayanlar bir kenara itilemez o cenahta çünkü sığ sular içindeki pislikle kokuşur.
Sağımdakiler o Kozmik (?!?) çıbanı içlerinden atmayı düşünmüş olabilir mi sizce?...
Her iki yanım sancılı vesselâm.
Bütün bunlara rağmen, ülkemiz söz konusu olunca iki yanımdakilerle vatanın menfaatleri için istişare etmek, gerekirse destek vermek benim tarihi vazifemdir. Bunların kirli vicdanını temizleyecek kadar gücüm olsa zaten iktidar olurdum.
Lüzumsuzlukları boylarını aşmış olanların sevgisini, takdirini bekleyen alçaktır.