Bu kuyruklu yalan bir siyasi partinin ilçe başkanı tarafından söylendiğinde genç bir öğretmendim. Ramazan ayıydı. Namaz ve oruçla hiç ilgisi olmayan bu tanıdığım kişi bir evde kılınan teravih namazına gelince herkes birbirine bakmıştı…
Biz orucunu pekiştirmek için teravih namazına geldi zannederken gördük ki o ıspanağını satmaya gelmiş…
-Bugün Ordu’da MHP adayı Nazım Hikmet’in şiirini okudu ya… diye girdi söze…
Oradakiler MHP’nin adayını görmeden sevmişlerdi. İyi hatip olduğunu herkes söylüyordu. Eğitimciydi Ömer Çam. Ağırbaşlı bir eğitim duayeni…
Nazım Hikmet’i benden başka bilen yoktu.
-Nazım Hikmet’in hangi şiirini okudu, diye sormamla birlikte, durakladı. Geçiştirmek istese de izin vermedim.
-Hani o “Yiyin Efendiler yiyin, aksırıncaya, tıksırıncaya kadar yiyin” şiiri var ya, o…
Bence o dönemde yapılagelen siyaset anlayışını, devlet etme fiilini bu mısraların yer aldığı şiirden daha güzel açnlatacak bir şiir seçilemezdi.
-Bu şiir Nazım Hikmet’in değil ki, der demez:
- Kimin, diye sordu.
- Tevfik Fikret’in “Hanı Yağma” şiiridir o. Gerçi siz ikisini de tanımazsınız ama yalan yanlış bilgilerle siyaset yapmaya çalışıyorsunuz teravih namazı niyetine, dedim…
Abdesti kaçtı, namaza duramadı…
Nazım Hikmet’i Tevfik Fikret’i tanımayan seçmene bunları anlatmanın tek amacı, rakip MHP adayının parlayan yıldızına kara çalmak. Bunu başarmanın ana kuralı yalan söylemektir.
Söylediğiniz yalan ve tezviratı anlayan yoksa, karşınızdakileri esir alır, coşar, zamanlarını çalarsınız ve bu da siyaset tarzınız olur.
Günümüzdeki bu tür yalan ve tezviratı yapan merkezler, siteler, iletişim araçları boş beyinleri çok çabuk dolduruyor. Memleket, kara cahil kasaba politikacılarıyla dolu.
İçlerinde üniversite mezunlarının çoğunlukta olduğu pek çok kişi klavye başında, bozuk Türkçeleriyle ahmak aldatma yarışı yapıyor.
Beğenmedikleri siyasetçileri, partileri öyle bir karalıyorlar ki konu hakkında azıcık bilginiz yoksa fırtınaya tutulmuş yaprak gibi savrulursunuz.
Bunların hırsları kendi akıllarına, gönüllerine, iradelerine tecavüz etmiş olduğu için yalan, iftira ve tevil tek sermayeleridir. O ağızları kendilerine kılavuz edinenler, melanetlerini onların güdümünde gerçekleştirirler.
“Uzaya gitmek, uzay projesi” dendi mi kafalarının içinde mutlaka “Aya gitmek” vardır. Oysa dünya uzaydan yönetiliyor günümüzde.
Yaklaşık1200 adet uydu uzayda dünyanın çevresinde dolanıyor. Bunlar sayesinde hayatımız kolaylaşıyor.
Uyduların olmadığı bir dünya, navigasyon cihazlarının olmadığı, birçok televizyon kanalının izlenemediği, hava tahminlerinin daha isabetsiz olduğu bir dünya demektir. Milletler arası yarışta, haberleşme, millî savunma alanında, günlük hayatın akışında etkin olmada geri kalmak demektir.
Dedik ya “uzay teknolojisi, uydular” denince aklına “AYA GİTMEK” gelen, üstelik aralarında eğitimcilerin de bulunduğu yüksek tahsilli kindar kasaba politikacılarından alınan Facebook paylaşımlarından örnekler var aşağıda. Lütfen gülmeyiniz, ibretle okuyunuz.
(NOT: Yazım hataları bana ait değildir.)
*Uzay yolculuğuna ben de gidebilir miyim? Her zamanki halleri. İpte cambaz var.
*Bizim uzay istasyonumuz nerde uzaya gideçek mekik jet gemi herne haltsa nerde yapıldı bütçesi nedir bilen varmı el mekiğine binen tez iner demedi demeyin
*Ayranımız yok içmeye aya gideriz … maya
*Milletçe iyice uyur olduk!!! Aya insan gönderecek uzay istasyonu kuruluyor hiçbirimizin haberi yok. İşin ilginci, a haberin de haberi olmamış. Yoksa altı ay önceden duyururdu.
*Atıll kalan minareleri Aya gitmek için füze mi yapsak diyecektim ki vazgeçtim. Zira hayali projelerde ilk defa bu denli tiye alındılar.
*Yeni Ana Yasa hazırlanacakmış. Aydaki yaşamı da kapsayacak mı acaba..?
*Bir zamanlar; "babam uzaya yol yaptı dese, halk inanır" denmişti. Vallahi gerçek oldu..!
*Ayranları yok içmeye, atla giderler Ay’a!!!!!!
***
Allah aklımızı korusun, içimizdeki beyinsizler yüzünden bizi cezalandırmaz inşallah