Nevruz, baharın gelişini ve yeni bir yılın başlangıcını simgeleyen çok eski bir bayramdır. İlkbaharın gelişiyle birlikte doğanın uykusundan uyanıp canlandığını görmek, insanda derin bir sevinç uyandırır. Tomurcuklanan ağaçlar, rengârenk çiçekler ve kuşların cıvıltısı, hayatın yeniden başladığını müjdeler. İşte Nevruz, bu uyanışın, yenilenmenin ve tazelenmenin bayramıdır. Ancak Nevruz, sadece doğanın değil, insan ruhunun da uyanışını temsil eder. Farsça “Yeni Gün” anlamına gelen Nevruz, tarih boyunca farklı kültürlerde çeşitli anlamlar kazanarak kutlanmıştır. Orta Asya, Orta Doğu, Kafkaslar, Anadolu ve Balkanlar başta olmak üzere geniş bir coğrafyada kutlanan bu bayram, halkların kültürel hafızasında derin izler bırakmıştır.
Nevruz'un Tarihsel Kökenlerini İnceleyecek Olursak;
Nevruz’un tarihi, insanlığın tarıma dayalı yaşam biçimine geçişiyle doğanın döngülerine duyulan ilgiye kadar uzanır. Nevruz'un kökenlerine dair çeşitli tarihsel kaynaklar ve efsaneler bulunmaktadır.
Nevruz'un en eski izleri, Zerdüştîlik inancına dayanır. Pers İmparatorluğu'nda Zerdüştilik inancının baş tanrısı Ahura Mazda'nın yarattığı evrenin yenilenişi olarak kabul edilir ve bu gün, ışığın karanlığa galip geldiği zaman olarak yorumlanır. İlk defa İran padişahlarından Pervinin oğlu Keyhusrev tarafından kutlandığı rivayet edilir.
Türklerde ise Nevruz, Ergenekon Destanı'yla ilişkilendirilir. Milli bir karaktere sahip olan bu bayram, Türk milletinin yüzyıllardır devam edegelen birliğinin simgesi, kardeşliğinin ve kader ortaklığının nişanesi olmakla birlikte kültürümüzde tabiatın yeniden dirilişi gibi milletimizin de yeniden dirilişini, bolluğu ve bereketi simgelemektedir. Efsaneye göre, Türkler demir dağlar eriterek, Ergenekon'dan çıkmış ve tutsaklıktan kurtulan Türkler Nevruzu özgürlük bayramı ve baharın müjdecisi olarak kutlamışlardır. Nevruz, bu anlamda Türklerin yeniden doğuşunu ve özgürlüğünü simgeler.
İslamiyet'in kabulüyle birlikte Nevruz, ilk defa Hz. Ali’nin (A.S) hilafeti döneminde Mecusilerin, Hz. Ali’ye hediye getirdikleri zaman gündeme geldiği rivayet edilmektedir. Ayrıca Hz. Nuh'un gemisinin karaya oturması da Nevruz'la ilişkilendirilmiştir.
Nevruz'un Kültürel Boyutlarına Bakacak Olursak;
Orta Asya’da, Nevruz gecesi yakılan büyük ateşler, Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar birçok kültürde görülür. Ateş, arınmayı ve kötü ruhlardan korunmayı simgeler. Gençler, bu ateşin üzerinden atlayarak dilekler tutar, kötü enerjilerden arınmayı dilerler. Ayrıca yumurta tokuşturma geleneği de görülür. Yumurta, hayatın ve bereketin simgesidir. Yumurta tokuşturma geleneği, birçok toplumda Nevruz’un vazgeçilmezidir. Bu eğlenceli oyun, çocukların coşkuyla katıldığı, ailelerin birlikte keyif aldığı bir etkinliktir. “Kimin yumurtası kırılmazsa, o yıl şanslı olur!” denir. Ve hala aile içinde muhabbet olması amacıyla sabahları kahvaltılarda haşlanmış yumurtalar tokuşturulur.
İran’da sofralara yedi farklı ot ve nesne konularak ‘Haft Sin’ düzeni kurulur. Bu öğeler, sağlık, bereket ve mutluluğu simgeler.
Anadolu’da Nevruz, doğanın uyanışı olarak görülür. Nevruz sabahı erkenden kalkıp kırlara çıkılır, akan bir suya taş atılır. Sıkıntılarım “Su gibi akıp gitsin!” denir, dilekler tutulur, yakılan ateşler üzerinden atlanır, yumurta tokuşturulur. Bu gelenekler farklı coğrafyalarda çeşitli şekillerde devam etmektedir.
Nevruz’un Toplumsal ve Siyasi Anlamına Gelecek Olursak;
Nevruz, birçok toplumda kültürel kimliğin simgesi haline gelmiştir. Özellikle Orta Asya’da Sovyetler Birliği döneminde Nevruz’un kutlanması yasaklanmış, baskılarla karşılaşılmıştır. Türkiye’de Nevruz, bazı dönemlerde siyasi tartışmalara konu olmuşsa da, bugün barış ve kardeşlik mesajlarının öne çıktığı bir bayram olarak kutlanmaktadır.
Nevruz, UNESCO tarafından 2010 yılında ‘Somut Olmayan Kültürel Miras’ olarak kabul edilmiştir. Bu karar, Nevruz’un dünya kültürel mirası içindeki yerini ve evrensel değerini ortaya koymaktadır. Birçok ülkede resmi bayram olarak kutlanmakta ve kültürel bir birliktelik simgesi olarak görülmektedir.
Nevruz, yalnızca takvimde yer alan bir gün değildir. O, doğanın kalbinin yeniden atmaya başlamasıdır; uzun bir kıştan sonra gelen bir nefes, yeniden doğan bir umut, geçmişin ağırlığını ateşe atıp geleceğe umutla bakmaktır. Nevruz, farklı dillerin, kültürlerin, inançların ortak bir şarkısıdır. O şarkıda hem doğanın hem de insanın yeniden doğuşu, tazelenişi ve umudu yankılanır.
Bu köklü bayram, geçmişten geleceğe bir köprü kurarak insanlığın ortak değerlerini hatırlatmaya devam edecektir. Peki, bizler bu yeniden doğuş çağrısına kulak verebiliyor muyuz?
Bu kadim bayramın barışa, dostluğa, dayanışmaya ve kardeşliğe vesile olması dileğiyle...
Nevruzumuz kutlu olsun!