Bir zamanlar delice düşüncelerimiz vardı…
İçimizde ki heyecana dur demek ne mümkün olabilirdi ki…
Başarıya ulaşmak her zaman aklın marifetiyle de olmayabiliyor.
Bazen deli bir yüreğin ölüme sürüklediği bedenle zaferler gülümser…
Bazen ölmek yaşatmaktır. ..
Dünya’da hiç bir zafer kolay adımlarla gerçekleşmez…
Rahat döşeklerde, rüya âlemlerinde gezdiğin gibi olmuyor gerçekler…
Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz;
Çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı Dağı’na…
Önce yufkalaştırılan yürekler, sonra moda ve sistem mimarlarının naif hale getirdiği insanlar… Toplumun beklentileri kahramanlık ise, önümüzdeki yıllarda nice kahramanların (!) doğuşuna sahne olacak güzel yurdumuz!
Bir şeyler kopuyor içimizden…
Her şeyi bizden gasp eden, çalan bir şeyler…
Hümanizm çığlıkları altında kaynayan, fokurdayan insanlığın gittiği yerde her şey ölüyor. Canlı cesetlere bakın, inkişaf eden ilim ve doğurduğu teknoloji bile kurtaramıyor… Kurtarmak ne kelime bilakis parçalıyor.
İçimize sindirilen korkular, endişeler, gelecekle ilgili kaygılar insan olduğumuzu bile unutturur hale geliyor çoğu zaman…
Ayni davaya gönül veren insanlar, hep bir ağızdan gönülde birlik türkülerini söylüyor ve fakat, her bir aza ve uzuvları farklı yönlere kayan insanlar her geçen gün içimizde ürüyor ve büyüyorsa neyin hesabını yapacaksınız?...
Tersine dönüyor her şey…
Vatan, millet, bayrak değer olmaktan çıkarken kim takar senin milliyetçiliğini…
Kirlenen ve kirletilen, ırzına geçilen tertemiz duyguların hesabını kim verecek?
Anlamak yok çocuğum, anlar gibi olmak var;
Akıl için son tavır, saçlarını yolmak var…
Suskunluğun da bir bedeli var….