İnsan, eşref-i mahlûkat, yani yaratılmışların en şereflisi olarak var edilmiştir. Cenâb-ı Hak, insana diğer varlıklardan farklı olarak zıt özelliklerle donatılmış bir yapı vermiştir. Bu zıtlık, insanın hem meleklerden üstün olma potansiyelini, hem de hayvanlardan daha aşağı bir varlık olma ihtimalini barındırır.
Nitekim insan, sahip olduğu iradeyle bu iki uç arasında bir yerde yerini bulur. İradesi ve vicdanı onu yüceltebilirken, nefsinin karanlık yönleri onu esfel-i sâfilîn, yani aşağıların en aşağısına sürükleyebilir.
Yenidoğan bebekleri katleden çete olayı da bu karanlık düşüşün en acı örneklerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu skandalda, hepimizin canını emanet ettiği doktorların, bebeklerin canına kıyması gibi tarif edilemez bir vahşet ortaya çıkmıştır.
İnsan hayatını korumak ve kurtarmak için yemin eden kişiler, kendi çıkarları uğruna savunmasız bebeklerin hayatlarını çalmakta.
Bu, sadece ahlaki ve hukuki bir suç değil, aynı zamanda insanlığın en temel değerlerine yapılan bir saldırıdır.
Bebeklerin, en masum varlıkların katledilmesi, insanlık tarihinin en karanlık sayfalarından biri olarak kaydedilmelidir.
Bu vahşet, insanın ne denli aşağılık bir hale düşebileceğinin acı bir göstergesidir.
Vicdan ve Merhametin Tükendiği Nokta
Bir insanın, özellikle de bir doktorun, savunmasız bir bebeğin hayatına kıyabilmesi, vicdanın nasıl bu denli körleşebileceğini sorgulatıyor.
Bebekler, bu dünyada en çok korunmaya muhtaç, masum ve çaresiz varlıklardır. Bir doktor, mesleğinin gereği olarak onların canını korumak ve onlara en iyi şekilde hizmet etmekle yükümlüdür. Ancak, bu olayda gördüğümüz üzere bazı kişiler, vicdanlarını tamamen kaybetmiş, insanlığın en temel değerlerinden kopmuş durumdalar.
Yenidoğan çetesi, sadece bebekleri öldürmekle kalmadı, aynı zamanda toplumsal vicdanı da derinden yaraladı. Olayın vahameti, bu insanların haksız kazanç elde etmek uğruna, paranın ve çıkarın peşine düşerek insanlıklarını nasıl sattıklarını gözler önüne seriyor.
Bu suç, yalnızca maddi çıkarlar uğruna işlenen bir hırsızlık değil, aynı zamanda vicdan ve merhametin tükenmesidir.
Bu Suçun Sorumluları Kim?
Bu trajik olayın sorumluları sadece doğrudan suça karışan doktorlar ve sağlık çalışanları değil. Asıl sorulması gereken soru, bu sistemi kimlerin bu hale getirdiğidir.
Bu tür bir suç örgütü yıllarca nasıl var olabildi?
İhbarlar neden dikkate alınmadı?
2007 yılında Şişli Savcılığı'na yapılan ihbarın üzerinden neredeyse on yedi yıl geçmesine rağmen, bu suç çetesinin durdurulmamış olması, sistemin nasıl işlemediğini gözler önüne seriyor. Burada hem sağlık sektörünün, hem de bu süreçte sorumluluklarını yerine getirmeyen yetkililerin ciddi bir ihmali söz konusu mu?
Sağlık sisteminde, bu tür skandalların var olabilmesi, sadece kişilerin suistimali ile açıklanamaz.
Denetimlerin yetersizliği, gerekli soruşturmaların zamanında başlatılmaması ve üst düzey yöneticilerin sorumluluklarını yerine getirmemesi, bu trajediyi besleyen unsurlardır. Özellikle Sağlık Bakanlığı ve İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’nün bu süreçteki rolü, soruşturmanın derinlemesine incelenmesi gereken en önemli meselelerden biridir.
CİMER'e yapılan ihbarların beş hafta boyunca işleme alınmaması, bir ihlaller zincirinin parçası olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bebeklerin canına kıyan bu kişiler kadar, onları durduramayan ve bu sistemi denetlemeyenlerin de bu suçta payı vardır.
İnsani ve Vicdani Yıkım
Bu hadise sadece hukuki bir skandal değil, aynı zamanda bir insani ve vicdani yıkımdır. Bir toplumun en temel yapı taşı, insana olan saygısıdır.
Özellikle savunmasız ve çaresiz bebeklerin katledilmesi, bir toplumun ahlaki temellerinin sorgulanmasına neden olur. Toplum olarak, bu tür olaylara sessiz kalmak, vicdanlarımızı köreltmek anlamına gelir.
Bu olayda en ağır cezaların verilmesi sadece hukukun bir gereği değil, aynı zamanda toplumsal vicdanın onarılması için zorunludur.
Cenâb-ı Hak, insanoğlunu eşref-i mahlûkat olarak yaratmış ve onu meleklerden üstün olabilecek bir potansiyele sahip kılmıştır. Ancak, bu potansiyeli kullanmayan ve nefsine yenik düşen insanlar, hayvandan bile aşağı bir mertebeye düşerler. Yenidoğan çetesi üyeleri, ne yazık ki bu aşağılık seviyeye düşmüşlerdir. Bir insanın en masum varlıkları, bebekleri katledebilmesi, insanlık onuruna yapılmış en büyük saldırıdır. Bu saldırı, sadece bebekleri ve ailelerini değil, tüm toplumu yaralayan bir olaydır.
Vicdanlarımızı Korumalıyız
Bu tür olaylar, insanlığımızı ve vicdanımızı korumanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Toplum olarak, bu tür olaylara karşı duyarlı olmalı ve sorumluların hesap vermesi için mücadele etmeliyiz. İnsanlık, vicdan ve merhamet temelinde yükselir. Eğer bu temel zayıflarsa, toplumun çürümesi kaçınılmaz olur. Yenidoğan çetesi olayı, sadece hukuki değil, aynı zamanda ahlaki ve vicdani bir meseledir. Bu meseleyi sadece hukuki süreçlerle sınırlı görmemek, toplumsal vicdanın bir parçası olarak ele almak zorundayız.
Sorumluların en ağır şekilde cezalandırılması, toplumun vicdanını bir nebze olsun rahatlatacak, ancak kaybedilen masum canların acısını hiçbir şey dindiremeyecektir.